Benim Sitem

Ana sayfa


www.genctasarim.net/Hazreti Peygamber aleyhisselatu vessalam Efendimizi anlatmaya çalışsalar emin olunuz hiçbir surette Allah Resulünü aleyhisselatu vessalam tam olarak tavsif edemezler.Hatta bu edipler,Allah Resulü aleyhisselatu vessalam Efendimizinbütün yönleri bir yana; sadece ve sadece bir tek yönünü dahi anlatmaya çalışsalar gerçekten bunu da ifade edemezler, anlatamazlar. Bu yüzden sevgili kardeşlerim,ancak Allah´ın tam anlamıyla tavsif ettiği, nitelediği,vasfını ibraz ettiği bir zatı benim gibi aciz bir kul nasıl dile getirebilsin. Nitekim yüce Allah Kur´an-ı Kerim´de buyuruyor ki:´Muhakkak ki ey Habibim,sen yüce bir ahlak üzeresin.´(Kalem Suresi-4.Ayet) Bir başka ayeti kerimede yine buyuruyor ki:´Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.´(Enbiya Suresi-107.Ayet) Yani insanlar ve cinler alemine.Hatta bütün yaratılmışlara hatta bütün kainata. Bundan daha büyük bir vasıf, daha büyük bir tavsif olabilir mi? Kesinlikle hayır!
 
**********************
 
Hz. Peygamber aleyhisselatu vessalam Efendimizin gelişi pek çok köklü değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. O zamanki insanları kasıp kavuran çok sayıdaki gelenek ve göreneği kapsamlı bir düzeltmeden geçirmiştir.Çünkü Yüce Allah O´nu kör olan ve karanlık bir cehaletin içinde yaşayan bir topluluğa gönderdi.Hayat tarzları vahşi kurtların hayatlarından farksızdı. Zulüm ve haksızlıkları o kadar artmıştı ki zulümden ve haksızlıktan başka bir şey bilmiyorlardı.Bildikleri tek şey,sıkça yağmalama ve saldırılarda bulunmak,bol bol kan akıtmak,kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek ve putlara tapmaktan ibaretti.
 
**********************
 
Hz. Peygamber Efendimiz (a.s), Allah´ın verdiği vazife gereği, insanları güzel öğütlerle ve hikmetli sözlerle Allah´ın yoluna çağırdı. Sonuçta,onları bilgisizlikten kurtarıp ilim ve marifetle tanıştırdı. Düşmanlıktan vazgeçirip sevgi ve kardeşlik içerisinde yaşayan insanlar haline getirdi.Onlar zulüm ve haksızlıktan uzaklaşıp adalet ve iyiliğe sarılan değerli şahsiyetler seviyesine yükseldiler.Artık putlara tapmıyor,yalnız ve yalnız Allah´a ibadet ediyorlardı.
 
**********************
 
Evet aziz kardeşlerim,Yüce Allah şanlı kitabında buyuruyor ki:´And olsun Allah müminlere kendi içlerinden onlara ayetlerini okuyan,onları arıtıp tertemiz insanlar haline getiren,onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle çok büyük bir lütufta bulunmuştur.Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.´ (Al-i İmran Suresi 164.Ayet)
 
**********************
 
Sen kendi imanının derecesini anlamak istiyorsan,başkasına nasıl muamele ettiğine bak.Eğer sen onlara güzel davranıyor ve sana yapılmasını istediğin muamelenin aynısıyla onlara muamele ediyorsan,bil ki sen iman ehlindensin.Aksi takdirde ortada bir problemin mevcut olduğu sonucu ortaya çıkar.Yani,senin imanında bir eksiklik var demektir.O halde imanını gözden geçir,eksiğini tamamla.
 
**********************
 
Şayet Hz.Peygamberinin (a.s) sözünü dinlersek, kalplerimiz tertemiz olup rahmetle dolacak ve hayatımıza sulh ve barış egemen olacaktır.Eğer biz kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de istersek,içimizde kin ve kıskançlıktan eser kalır mı?
 
**********************
 
Hz. Peygamber (a.s) , kendisine tabi olanları sevgi ve barış temelleri üzerine eğitti. Kuşkusuz bu iki ilke, başarı ve kurtuluşun anahtarıdır.Ayrıca Hz. Peygamber, düşmanlık ve tartışmayı bize şiddetle yasaklıyor. Çünkü bu ikisi de,perişanlığın ve yerle bir olmanın baş müsebbibidir.
 
**********************
 
Hz. Peygamber,karşılıklı olarak birbirimizi sevmemizi teşvik etmiş,sevgi ve muhabbeti artıran hususlara dikkat çekmiştir.Her sözü baştan sona doğruluktan ibaret olan Allah Resulü bakınız ne güzel buyuruyor: ´Nefsim kudret elinde olan Allah´a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmasınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!´(Müslim,İman 93-94) Görüldüğü gibi Hz. Peygamber sevginin kaynağının selam olduğunu belirtmekte, sevginin de, kâmil imanın şartı olduğunu ifade etmekte, imanın ise cennete girmenin gerekçesi olduğunu açıklamaktadır.
 
**********************
 
Kavga ve düşmanlık müslümanların birliğini bozar, güçlerini zayıflatır, onları gevşekliğe sürükler. Düşmanların onlara karşı olan iştahlarını kabartır. Servetlerine göz koyma ve gelir kaynaklarını talan etme niyetlerini kamçılar.Oysa Yüce Allah son derece net bir şekilde bizleri ikaz etmiş ve: ´Sakın, birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, kuvvetiniz elden gider.´(Enfal Suresi 46.Ayet) buyurmuştur.
 
**********************
 
Hz. Peygamber Efendimiz(a.s.) hayır ve iyiliklerle gelmiş,erdem ve güzel ahlak ile kainatı nurlandırmıştır.Bu yüzden ümmetin hatta bütün insanlığın O´na,O´nun şanlı siretine çokça ihtiyacı vardır. Ders ve ibret için herkes şanlı hayatı incelemek ve O´nu örnek almak durumundadır. Bunca asır geçmesine rağmen o şanlı ahlakı hayatın her aşamasına tatbik etmeye bütün insanlık muhtaçtır. 
 
**********************
 
Şüphesiz öğrencileri arasında uygulaması için öğretmenlerin Peygamber ahlakına çok ihtiyacı vardır.Teşhis ve tedavisinde yararlanması için doktorun Peygamber ahlakına ihtiyacı vardır. Askerleri arasında tatbik etmesi için komutanın Allah Resulünün (a.s) ahlakına ihtiyacı vardır. Mahkemede başvuru kaynağı edinmesi için hakimin Peygamber ahlakına ihtiyacı vardır. Eğitimcinin eğitim dünyasında, aile fertleri arasında uygulayabilmesi için Peygamber ahlakına ihtiyacı vardır.
 
**********************
 
Aziz kardeşlerim şunu da söyleyeyim ki ülkesinde egemen kılması için, yayması için bütün yöneticilerin Hz. Peygamberin ahlakına ihtiyacı vardır. Çünkü Allah O´nu her konuda bize örnek olsun ve böylece iki cihan saadetine nail olalım diye gönderdi. Nitekim Yüce Mevla buyuruyor ki: ´Hakikaten Allah´ın Rasulünde sizler için mükemmel numuneler vardır.´ (Ahzab Suresi 21.Ayet)
 
**********************
 
Hiç kuşkusuz şanlı sahabe (r.anhüm) Yüce Allah´ın kendilerine ihsan ettiği O numunenin (a.s) değerini çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden onlar kendileri için bir doktor mesabesinde gördükleri Peygamber Efendimize (a.s) tam teslim oldular.Böylece o muazzam değişimi yakalayabildiler.Nitekim onlar karanlık cahiliye devrinde katı kalpli, sert yapılı bir özelliğe sahipken Peygamberlik nuruyla şereflendikten sonra milletlerin önderleri haline geldiler. Bütün dünyaya önder oldular ve anladılar ki bütün bu izzetleri, bütün bu haşmetleri, bütün bu şan ve şerefleri Hz. Muhammed´in (a.s) getirdiği İslamiyet sayesinde gerçekleşmiştir.
 
**********************
 
İkinci halife Hz. Ömer bütün tevazu ve mahviyetiyle Şam´a geldiğinde onu karşılayan bazı arkadaşları baktılar ki, üzerinde sade basit bir elbise, ayağında bir çift çarık ve başında mütevazı bir sarıkla geliyor. Bineğinin yularından tutmuş, çarıklarını da koltuğunun altına almış. Bunun üzerine dediler ki:´Ey müminlerin emiri, şimdi askerler ve Şam patrikleri seni bu halde görürlerse bu bizler için iyi olmaz.´ Bunun üzerine Hz. Ömer o meşhur ve çağları aşan şu ifadelerde bulundu:´Biz, Allah tarafından İslam´la onurlandırılmış bir milletiz. Ne zaman izzet ve şerefi başka yerlerde aramışsak Allah bizi rezil etmiştir.´
 
**********************
 
Evet muhterem kardeşlerim,ne büyük bir dinimiz var ve bu muhteşem ve muazzam dini bize getiren ne büyük bir Peygamberimiz var.Ne mutlu bizlere.
 
**********************
 
Hz. Peygamberin öğretilerine ne kadar bağlı olduğumuzu,onları ne kadar takip ettiğimizi,O´nun ahlakıyla ne kadar ahlaklandığımızı iyi bilmemiz gerekir. Peygamber Efendimizi (a.s) ne kadar sevdiğini merak eden kimse O´nun emirlerine ne kadar uyup, yasaklarından ne kadar uzaklaştığına, O´nun ahlakıyla ne kadar ahlaklandığına baksın.
 
**********************
 
Aziz kardeşlerim,muhterem hazirun.Müslümanlar olarak bizler bu mevlide çok büyük önem vermeliyiz.Mutlaka her yıl bu mevlidi yapmak durumundayız. Bu kutlu merasimi kendimiz için adeta bir dönüm noktası olarak kabul etmeli,öyle saymalı ve her birimiz mevcut durumundan çok daha iyi bir konuma yükselme noktasında gayret içerisinde olmalıyız.
 
**********************
 
Allah cümlemizi Hz. Peygamberi gerçekten seven kullarından eylesin.Hepimizi Efendimizin sancağı altında peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle birlikte haşr etsin. Rabbimizin her şeye gücü yeter.
 
**********************
 
Yüce Allah´tan hepinize hayırlı başarılar ihsan etmesini ve günahlarınızı bağışlamasını niyaz ediyorum. Allah, ülkemizin ve diğer İslam memleketlerinin içinde bulundukları sıkıntıları gidersin.Musibetleri def u ref eylesin. Çünkü O´nun her şeye gücü yeter.
 
**********************
 
Haznevi ailesi büyüdü, dal-budak saldı ve her tarafa yayıldı. Bazı bireyleri Türkiye ve başka ülkelere yerleşti. Şunu bilmenizi isterim ki; ´el-Haznevi´ künyesini taşıyan her fert, Nakşıbendi-Haznevi Tarıkatının yetkilisi değildir, onu temsil etmiyordur. ´el-Haznevi´ künyesini taşıyıp bu ismi, şahsî emelleri için kullanan kimi görürseniz biliniz ki, o sadece kendi kendisini temsil ediyordur. Onun Haznevi Tarikatı ile hiçbir ilgisi yoktur. Biz, onun hal,hareket ve tasarruflarından beriyiz, uzağız. Lütfen, sizden ricam, bu durumu, buraya gelmeyen insanlara da açıklayınız.
 
**********************
 
Kardeşlerim! Babam Şeyh Hazretleri sohbetlerinin pek çoğunda diyordu ki ; Haznevi Tarikatının kuruluşu ve duruşu, bütünüyle dinîdir. Biz siyaset ve politikayla uğraşmıyoruz ve Allah´a çok şükür insanların mallarını toplamıyoruz, kabul de etmiyoruz.Bu konuda ismimizi kullanan ve kandırma yoluna giden varsa; konumu, makamı ve mevkii ne olursa olsun, ister müritlerden veya alimlerden olsun ya da bu şahıs doğrudan Haznevi ailesine mensup bulunsun; hatta Şeyh Hazretleri diyordu ki, oğlum veya kardeşim de olsa ben ondan beriyim. Benim ile onun hiçbir bağı yoktur.
 
**********************
 
Bizim karşılıklı olarak sevgi ve şefkate çok büyük ihtiyacımız vardır. Dayanışmaya, kaynaşmaya ve Hz. Muhammed´in a.s. ahlakıyla ahlaklanmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü güzel yaşantı ve erdemli ahlak ile başkalarının gönlünü kazanır ve İslam dinini onlara sevdiririz. Saflarımızı sıklaştırıp birleştirmek ve birliği,beraberliği sağlamak suretiyle İslam ümmeti ve ülkelerinin hayrını hiç istemeyen kötü niyetli düşmanların önünü kesmiş oluruz.
 
**********************
 
Bize düşen, Allah´ın sağlam ipine sımsıkı sarılmak ve Hz.Peygamberin a.s yoluna geri dönmektir. Çünkü, yegane kurtuluş reçetesi budur. Başka türlü zafer ve felah etmek mümkün değildir.
 
**********************
 
Biz bugün dinimizin temel öğretilerini doğru bir şekilde öğrenmeye her zamankinden daha fazla muhtacız. Ümmeti bu keşmekeş, perişan ve dağınık hale sokan sebep, dininden uzaklaşması ve öğretileri ile ilgili bilgisiz duruma düşmesinden başka ne olabilir.
 
**********************
 
Allah´a yemin olsun ki, ümmetin ilk nesli ne ile doğruyu bulmuşsa bugün de ümmet ancak onunla düzelir, başka da çare yoktur. Yani eski çağlarda ümmeti en yüksek zirveye çıkaran ve medeniyetin doruklarına tırmandıran gerçek ne idiyse , bugünün kurtuluşu da ona bağlıdır. Evet, onları o gün uygarlığın en üst noktasına ulaştıran hakikat, dine bağlılıklarıydı.
 
**********************
 
Mutlu insan, hayatının kıymetini bilen, taat ve ibadetle vaktini geçiren, ilahî yasaklardan uzaklaşan, ecel gelip kendisini gafil yakalayarak pişman ettirmeden kendi eksiklerinin farkına vararak kusurlarını gideren kimsedir. 
 
**********************
 
Çoğu insanın zannettiği gibi mutluluk; mal, servet, evlat ve makamdadeğildir. Hayır, hayır kıymetli kardeşlerim, gerçek mutluluğun yolu, kalbi ilahî zikirle meşgul 
etmekten geçer. Kalp zikir ile doluysa sahibi mutlu olur. Kısacası, mutluluk Allah´ın takva ve taatindedir
 
**********************
 
Tarikat büyüklerimizin ve üstadlarımızın emirlerini uygulayan vird ve zikirlerine sıdk ve ihlas ile devam eden mürid, hiç kuşkusuz gerçek anlamda iki cihan saadetini elde edecektir.
 
**********************
 
Değerli tarikat büyüklerimiz, üstadlarımız iyilik ve güzellikleri müridlerine ulaştırma konusunda çok istekli olduklarından, müritlerin mutlu bir hayat yaşamalarını çokça arzu ettiklerinden, kalp ile yapılan zikri tarikatlarının temel prensibi haline getirmişlerdir. Böylece mürid, bütün vaktini ilahî zikirle geçirecek ve gafleti kalbinden kovacaktır.
 
**********************
 
Yüce Allah, en büyük nimet, güven ve huzuru; taat ve ibadetinde derç etmiştir. Nitekim şöyle ferman buyurmaktadır: ´Onlar iman eden ve kalpleri Allah´ın zikriyle huzur bulan kimselerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah´ın zikriyle huzura kavuşur.´ (Rad / 28)
 
**********************
 
Ruhların gıdası ise - değerli kardeşim-, Allah´ın yoluna sımsıkı sarılmak ve Peygamber, Efendimiz Hz. Muhammed´in a.s. Rabbi katından getirdiği her şeye bağlanmaktır. Ruhun gıdası Allah´a imandır. Ruhların gıdası Allah ile baş başa kalmak, Kuran´ından istifade etmek ve Allah´a yalvarmaktan hoşlanmaktır.
 
**********************
 
Nasıl ki, insan bedeninin bir takım gıdalara ihtiyacı var ve bu gıdalar kesildiğinde beden hastalanıp ölüyorsa aynen öyle de ruhların da bir takım gıdaları vardır; bunları yitirdiğinde sıkıntıya girer. Kaos, hüzün ve ümitsizlik girdabına düşer, bunalıma sürüklenir vehim ve kuruntuların esiri olur.
 
**********************
 
Kardeşlerim, Bugün kimi görsek halinden şikayetçi. Huzuru yok, düzensiz bir hayat yaşıyor. Evet, bu tür örnekler günümüzde çokça görülmeye başlandı. Fazlasıyla rastlanır oldu. Günümüzde insanlar, olağanüstü maddi refaha ve uygarlıktaki ilerlemeye rağmen korku ve ızdırap içerisindedirler. Sinirsel ve psikolojik hastalıklar çoğalmaya başladı. İnsanlık bunalım içerisinde. Allah´a yemin olsun ki kıymetli kardeşlerim, bütün bunların gerçek sebebi, Allah yolundan uzaklaşmaktır. 
 
**********************
 
Evet, kardeşlerim ! Nefsimizin hevasına uyup haramları işleyerek ve Allah´ın emirlerini terk ederek mutlu olacağımızı, saadete kavuşacağımızı düşünüyorsak son derece yanılıyoruz demektir.
 
**********************
 
Yüce Allah, yolundan uzaklaşan, Kelamına sırt çeviren ve ibadetini terk eden insanları, iki kez cezalandıracağını beyan buyurmaktadır.Bunlardan birincisi, dünyada sıkıntı,maddi-manevi darlık ve perişanlık; ikinci ise bu tip insanları ahrette kör olarak haşır etmektir. Allah bizleri muhafaza eylesin. İşte ayet-i kerime: Bismillahirrahmanirrahim.´ Kim benim kitabımdan yüz çevirirse onun da geçiminde darlık olur ve kıyamet gününde onu kör olarak haşrederiz. O zaman ´Ey Rabbim´ der, ´Niçin beni kör olarak haşrettin, halbuki ben dünyada çok iyi görüyordum.´ Allah buyurur:´Evet öyleydin; fakat ayetlerimiz sana geldiğinde sen onları unutmuştun, bugün de sen böyle unutulursun.´ (Taha: 124-126)
 
**********************
 
İnsanların çoğundaki bu memnuniyetsizlik neden? Niçin bugün müslümanların çoğu sıkıntı ve keşmekeşlik içerisindedir, değerli kardeşlerim?Hiç kuşkusuz bütün bunların sebebi, günahların çokluğu ve Allah´ın yolundan uzaklaşmak ile O´nun Kelamından yüz çevirmektir.
 
**********************
 
Dünyada hiçbir insan yoktur ki, mutluluk arayışı içinde olmasın; herkes, mutlu bir hayat yaşamayı temenni etmektedir. Ancak bugün biz, -bay/bayan, zengin/ fakir, 
büyük/ küçük ayırımı yapmaksızın- bu insanları tek tek yakalayarak her birisinin mutlu olup olmadıklarını sorgulasak ve kendisine: ´Sen yaşadığın hayattan memnun musun, mutlu ve bahtiyar mısın?´ diye sorsak; sizce cevapları ne olur; siz ne tahmin edersiniz? Evet, cevapları genellikle: ´Hayır!´ olacaktır.
 
**********************
 
Dinimize bağlanmak ve yapışmak suretiyle ancak mutlu olabiliriz. Allah´ın dinine dönmeden güven, rahat ve huzura kavuşmamız mümkün değildir.
 
**********************
 
İslam Dini baskı, zulüm ve düşmanlık dini değil; sevgi, barış ve kardeşlik dinidir. Fitne, kavga, kargaşa ve kötülük dini değil; iyilik, güzellik, dostluk ve ihsan dinidir. Allah´a yemin olsun ki, kıymetli kardeşlerim; elde etmek istediğimiz ve gerçekleştirmek için can attığımız saadeti ancak İslam?da buluruz. 
 
**********************
 
Şeyhimiz, şanlı ömrü boyunca insanları bir araya getirme, kalplerini birleştirme ve aralarında sevgiyi yayma çabasında bulundu.-Allah kendisinden razı olsun- Şeyh Hazretleri, insanlara dinin güzelliklerini açıklıyor, bütün samimiyet ve ihlasıyla İslam´ın temel prensiplerini izah ediyordu.
 
**********************
 
Evet, bu ilke ve prensipler insanları Allah´ın yoluna bağlayıp Rabbani kılmayı amaçlayan gerçek tasavvufu temsil ediyor. Böylece kişi halis ve sadık bir mümin olacak; sadece Allah´ın rızasını hedefleyecek ve Hz. Peygamberin a.s ahlakıyla ahlaklanacaktır.
 
**********************
 
Müslüman kardeşlerim; -Allah?ın rahmet ve bereketi üzerine olsun- Şeyhimiz, şanlı hayatını Yüce Allah?ın yoluna çağırmakla geçirdi. O; gerçek, berrak, sağlam, duru, bidat ve hurafelerden ve dinî aykırılıklardan uzak ve tertemiz olan tasavvufun ruhunu ve özünü temsil eden; kısacası, Hz.Peygamber?in a.s. şer-i şerifine tıpatıp uyan Nakşibendi-Haznevî yolu ile insanları hidayete davet etmekle bütün ömrünü harcadı.
 
**********************
 
Cenabı Hak tan niyazım bizi Sadat-ı kiramımızın yoluna gerçek manada tabi olanlardan eylesin.Bizi bu yolun adabına ve edebine sarılanlarından kılsın .
 
**********************
 
Teslimiyet muhabbet ile orantılıdır. Muhabbetin fazlalığı ve eksikliği oranında teslimiyet de fazla veya eksik olur. Kişinin muhabbeti ne kadar çoksa teslimiyeti o oranda çok, muhabbeti ne kadar az ise teslimiyeti de o oranda az olur.
 
**********************
 
Cenabı Hak Kur an-ı Kerim de bizi Efendimiz (s.a.v.) in emrini uygulamaya sevk etmiş ve bize Hazreti Rasulullah a (s.a.v.) teslim olmayı emretmiştir. Cenabı Hak Kur an-ı Kerim de mealen -Aranızda bir sorun olduğu zaman onu kendi aranızda halletmeye çalışırsınız. Ama daha sonra onu Allah ın Rasulüne havale edersiniz.-buyurmaktadır.
 
**********************
 
Yüce kerem sahibi ve bu nurlu irfan yolunun büyükleri olan bu yüce alimlerin yolu Hazreti Rasulullah (s.a.v.) in sünneti seniyesi üzere kuruludur.Onların emri,hakikatte Hazreti Rasullullah ın (s.a.v.) emridir. Hazreti Rasulullah (s.a.v.) bize neyi emretti ise,onlar bize onu emretmekte ve bizi neyden sakındırmış ise bizi ondan sakındırmaktadırlar.
 
**********************
 
Alimlerin teslimiyet konusundaki zafiyetlerinin sebebi,bu yolda bulunan bazı şeyleri, bazı emirleri ilimlerine ve zekalarına havale etmeleri,onların sahihliğini ilimleriyle ölçmeye çalışmalarıdır.Bu emirler eğer ilimlerine muvafık olursa, ilimleriyle uyuşursa o zaman onun dediğini yapar, o emre sarılırlar.Ama o emir ilimleriyle ve akli çıkarımlarıyla uyuşmazsa ondan sakınırlar. Halbuki bu alimler bilmezler mi ki yolumuzun büyükleri olan yüce zatlar hem onlardan daha alim ve hem de daha zeki ve akıllıdırlar.
 
**********************
 
Bir müridin bu yolda selamette olması ve bu yoldan yeterince istifade edebilmesi için bir şart vardır.Bu konuyu açıklayan şu kıssayı babam Şeyh Hazretlerinden işitmiştim. Şöyle buyurmuşlardı : İkinci dünya savaşı yıllarında, savaş Şeyh Hazret in (k.s.) diyarına ulaştığı zaman bir çatışmada Şeyh Hazret (k.s.) kolundan yara alır. Akrabaları ve dostları onu tedavi amacıyla Bitlis e getirirler. Oradaki doktorlar o günün tıbbına göre Şeyh Hazret in (k.s.) hayatının devamı için kolunun kesilmesine karar verirler. Şeyh Hazret in (k.s.) akrabaları ve halifeleri Şeyh Hazret in (k.s.) kolunun kesilmesine çok ama çok üzülürler ve üzüntüden dolayı çok ağlarlar.Şeyh Hazret (k.s.) akrabalarını ve halifelerini yanına çağırarak onlara şöyle der: Şayet doktorlar kolumun kesilmesine karar veriyorlarsa, kolumun kesilmesi lazımdır. Zira doktora giden bir insanın doktorun dediğini yapması lazımdır. İster o doktor zahiri hastalıklara bakan doktor olsun, ister manevi hastalıklara bakan doktor olsun hiç fark etmez.Doktorun yanına giden insanın istifade edebilmesi için doktorun dediğini yapması lazımdır.
 
**********************
 
Özellikle teslimiyet alimlerde daha az görülmektedir.Onlara bu daha zor gelmektedir. Ben babam Şeyh Hazretlerinin (k.s.) böyle dediğini işittim. Teslimiyet olmadığı zaman da menfaatin olması zaten mümkün değildir, düşünülemez.
 
**********************
 
Yolumuzun seçkin büyükleri bu yolu Hazreti Rasulullah (s.a.v.) in şer-i şerifi üzere kurmuşlardır. O büyük şahsiyetler Hazreti Rasulullah (s.a.v.) in şer-i şerifini inceden inceye gözden geçirmişler,sünneti seniyesini en ince ayrıntısına kadar araştırmışlar, istihare ve istişarelerde bulunduktan sonra bu adapları ortaya koymuşlardır.
 
**********************
 
Bir müridin bu yola bidatlar sokması,adaplarda ve edeplerde reformculuk yapması, o müridin Nakşibendi yolunun yüce maneviyat büyüklerine karşı yeterince itikad sahibi olmamasından kaynaklanmaktadır.
 
**********************
 
Denildiği üzere Nakşibendi tarikatının büyükleri iki sınıf insanı tedavi edememektedirler. Bunlardan ilki bu yolda bulunan edep ve adaplara hakkıyla teslimiyet göstermeyenlerdir. Kendi nefsinin dediğini yapıp, bu adaplara ve bu yolda bulunan emirlere riayet etmeyen ve bu yolda sakınılması gereken şeylerden kendisini sakındırmayandır.Yani gerçek manada teslimiyet gösteremeyen bir insanın bu yoldan istifade edebilmesi, adaplardan fayda görmesi mümkün değildir. Bu yoldan istifade edemeyen ikinci sınıf ise reformculuk yapanlardır. Yani bu Nakşibendi yolunda bulunmayan işleri,amelleri bu yola sokan,bidat çıkaranlardır.
 
**********************
 
Bazılarının bu yoldan yeterince istifade edememelerinin sebebi muhabbet, ihlas ve teslimiyetlerindeki zafiyettendir.Bazı insanlar muhabbetli olduklarını, ehli ihlas ve ehli teslimiyet olduklarını iddia etmelerine rağmen, hakikatte bu hasletlerden uzaktadırlar.
 
**********************
 
Bazı cahiller ben yıllardan beri tarikata intisap ettiğim halde tarikattan hiç istifade etmedim,demektedirler.Onlar bu sözleriyle ayıp ve kusuru tarikata isnat etmektedirler. Ama hakikatte kusur ve eksiklik onların kendi nefislerindedir.
 
**********************
 
Bu yola dahil olup, bu yoldan hiç istifade edemeyen veyahut az istifade edenlerin bu başarısızlıklarının sebebi, kalplerinde bulunan manevi hastalıklardır.
 
**********************
 
Mürid bu yola girmekle elde edilmesi hedeflenen gaye ve amaca ancak ve ancak bu yolda bulunan adaplara ve edeplere karşı olan muhabbetiyle, ihlasıyla ve teslimiyetiyle ulaşabilir.
 
**********************
 
Bir müridin sadece tarikat ehline itikadının olması, tasavvuf ehline inancının güzel olması dahi Cenabı Hak tarafından ona bahşedilen büyük bir lütuf ve ikramdır. Ancak müridden istenen, daha çok çaba ve gayret göstererek daha faziletli ve daha güzel mertebelere ulaşmasıdır. Ondan istenen bu yola intisap etmedeki gaye ve maksada ulaşmasıdır.
 
**********************
 
İnsan tarikatın adaplarını tatbik ettiği zaman, dünya muhabbetinden kurtulur,ondan sıyrılır ve Allah´ın muhabbeti kalbine yerleşir.Allah-u Teala cümlemize sahih, selim bir akıl nasip etsin de yolumuzun büyükleri olan maneviyat rehberlerinin adaplarını tatbik edelim ve bu adaplardan istifade edelim.
 
**********************
 
Hiç şüphesiz Allah´ın evliyalarının kerametleri vardır. Nakşibendiler(r.anhüm) kalplerin casuslarıdırlar. Allahu Teala (c.c.) bazı dostlarını,bazı evliyalarını bazı kullarının kalplerine muttali kılar. Bu şekildeki kerametler aklen ve şeran caiz olup, mümkün olan bir şeylerdendir.
 
**********************
 
Birçok insan var ki büyük servetlere sahip olmalarına rağmen,dünya sevgisi kalplerine yerleşmemiştir.Onlar Allah sevgisini mallarına, mülklerine ticaretlerine tercih etmişlerdir.
 
**********************
 
Biz dünya muhabbetinden bahsettiğimiz zaman,malı,mülkü serveti olan herkesin mağrur ve aldanmış olduğunu söylemiyoruz.İmanı zayıf olan öyle kimseler vardır ki çok basit bir mala sahip olmalarına rağmen, örneğin bir koyuna sahiptir, onun o tek koyunu kendisini meşgul etmekte,Allah´ın muhabbetinden alıkoymaktadır.O koyun sahibi,o koyunuyla meşgul olmakla dinin bazı vecibelerini terk edebilmektedir.
 
**********************
 
Bu adaplar müslümanın İslam´a sarılmasına vesile oluyor. Dinine bağlanmasına vesile oluyor. Allah´ın muhabbetini kazanmasına vesile oluyor. İnsan Allah´ın muhabbetini kazandığı zaman kalbi ıslah olur. İnsanın kalbi ıslah olduğu zaman onun bütün organları, bütün azaları ıslah olur.
 
**********************
 
Hiç şüphesiz dünya sevgisi zamanla yerleşmiş olan bir hastalıktır. Ama bunun da bir çaresi, bir tedavisi vardır.O da ölümü düşünmek,ölümden sonraki olayları, ahiret hayatını ve kabir azabını düşünmektir.İnsan bunları tefekkür ettiği zaman dünya sevgisi belasından kurtulur.
 
**********************
 
Bir insanın çalışmasında,işiyle,göreviyle,vazifesiyle uğraşmasında herhangi bir sakınca yoktur. Yeter ki kalbinde dünya sevgisini olmasın,kalbine Allah sevgisini ve korkusunu yerleştirsin. 
 
**********************
 
İnsanda dünya sevgisi olduğu zaman Allah´ı unutur, ahireti unutur, gururlanır ve ahiret için gerekli hazırlığı yapmayı ihmal eder. Önemli olan insanın dünyaya teslim olmamasıdır. Dünyanın hakimiyeti altına girmemesidir.
 
**********************
 
Babam Şeyh Hazretlerinden duydum,o şöyle buyuruyordu: İnsanların dinlerinden uzaklaşmalarının, taat ve ibadetleri terk edip günahlara yönelmelerinin sebebi dünya sevgisidir. Bunu içindir ki Peygamber Efendimiz (sav) dünya sevgisi bütün günahların kaynağı, başı ve sebebidir,diye buyurmuşlardır.
 
**********************
 
Allahu Teala´ya (c.c.) dua ve niyaz ediyorum ki, bizi her durumumuzda, her işimizde dürüstlüğü ve dosdoğru olmayı nasip eylesin.Rabbim hepimizi bu konuda muvaffak eylesin. Elimizden tutsun. Hem bu beldemize, hem bu ülkemize, hem de bütün Müslümanların ülkelerine istikrarı, selamet, güven ve emniyeti nasip eylesin. Allahu Teala´nın her şeye gücü yeter.
 
**********************
 
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ashabından, dava arkadaşlarından olan Süfyan Ebu Abdullah hazretleri (r.a.) Efendimize:Ya Rasulallah! İslamiyetin tümünü kapsayan, manası açık olan, Senden başkasının açıklamasına ihtiyaç duymayacağım bir şey bana söyler misin? diye sorduğunda, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona şu cevabı verdiler: -Ben Allah´a inandım de ve ondan sonra dosdoğru ol..
 
**********************
 
İnsan her an Allahu Teala´nın gözetimi altında olduğunu, Allahu Teala´nın kendisini sürekli gözetlediğini, iyiliklere mükafatla karşılık verdiğini, kötülüklere, günahlara da cezayla karşılık verdiğini bildiği zaman, bunu yaşadığı hissettiği zaman,dosdoğru olması kolaylaşır. Bu insan doğru olmak ilkesine bağlı olduğu zaman,cehaletten ilim ve irfana, karanlıktan aydınlığa ve bedbahtlıktan mutluluk ve saadete yönelmiş olur.
 
**********************
 
Allahu Teala (c.c.) dosdoğru olan inançlı kişiye,hem dünya hayatı için sana korku ve endişe yoktur demiş hem de ahiret hayatıyla ilgili olarak ebedi mutluluğu,cenneti, herhangi bir sıkıntıdan endişe duymayacağı garantisini vermiştir.
 
**********************
 
Dürüstlük ve dosdoğru olmak konusunda Allahu Teala´nın bizi irşat etmesi,bizi uyarması, bize yol göstermesi Allah´ın (c.c.) rahmetinin bize bir tecellisidir. Bakınız Kuran-ı Kerim´de Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: Muhakkak ki; Rabbimiz Allah´tır, deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanların üzerine melekler iner, onlara: Korkmayın, üzülmeyin size vaad olunan cennetle sevinin, derler.(Fussilet Suresi 30.Ayet)
 
**********************
 
Doğruluk ve dürüstlük her işte başarılı olmak için gerekli bir ilkedir. Onun için temiz dinimiz her konuda dürüstlüğü,doğruluğu emretmiş,başarının anahtarının da dürüstlük olduğunu söylemiştir.
 
**********************
 
Şeyh hazretlerinin istikamet ve dürüstlüğüyle sebebiyle insanlar da Allah´a karşı dürüst oldular. Bu gün gördüğümüz bu mübarek topluluk,dün maruz kaldığımız bunca sıkıntılara, mekanın yani bulunduğumuz yerin darlığına ve sıkıntısına rağmen hala buraya akın akın geliyorlarsa, Allah´a karşı dürüstlükleri ve bu yolun ilkelerine bağlılıkları hala devam ediyorsa, bu Şeyh hazretlerinin istikamet ve emir olunduğu gibi dosdoğru olmak ilkesinde ne kadar samimi olduğunun açık bir göstergesidir.
 
**********************
 
Müstakim,istikamet üzere olan dosdoğru ve dürüst kişinin alameti şudur: O zorluklardan, belalardan, imtihanlardan etkilenmez.Eğer bu kişi bir çoban ise riayetinde bulunduğu şeyler de iyi olur. Eğer herhangi bir meslek erbabı ise onun o meslekte başarılı olduğunu görürsünüz. Eğer ticaretle uğraşıyorsa,onun ticaretinde hem kar ettiğini hem de insanlar tarafından kabul gördüğünü görürsünüz.Dolayısıyla nereye el atarsa, orada başarılı olur. Çünkü bu müstakim, yani dürüst ve dosdoğru bir insandır.Bu dosdoğru olan insan eğer aile reisi olursa onun evlatları da dürüst olurlar. Eğer o bir topluluğu temsil ediyorsa o topluluk da istikamet üzere olur.Eğer eğitici ve öğretici konumunda ise, onun öğrencileri de dürüst ve samimi olurlar.
 
**********************
 
Dürüst ve dosdoğru olan insan da dağ gibidir. Birisi kendine kötü bir söz mü söyledi, bir kötülük mü yaptı, hoşuna gitmeyen bir davranışta mı bulundu, bundan etkilenmez.Ona sırt çevirir. Kötülüğe iyilikle karşılık verir.Şiddetle kötülüğü emreden nefsin arzularına uymaz, onları dinlemez. Allah´ın emirlerine karşı gelme yolunda nefsine uymaz. İşte dürüst dediğimiz insan budur.
 
**********************
 
Doğru insan dağ gibidir. Dağa yağmur yağsa da, seller aksa da herhangi bir etkisi olmaz.Güneş ne kadar sıcak olursa olsun onu eritemez. Sert rüzgarlar onu hiç etkilenmez.
 
**********************
 
Doğruluk ve istikamet, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şeriatına, sünneti seniyesine tam manası ile uymakla elde edilir. İstikamet dediğimiz budur. Müstakim olan insan doğru olur, dürüst olur. Ama bu istikametten saptığı zaman -Allah muhafaza- yanlışı doğru, doğruyu da yanlış görür. Kötüyü iyi, iyiyi de kötü olarak değerlendirir. Nefsinin arzu ve isteklerine uyar. Kim ki nefsinin arzu ve isteklerine uyarsa -Allah muhafaza- o zaman kalp gözü körelir. Kalp gözü köreldiği zaman artık doğruyu doğru olarak göremez.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, Hud suresinde Allahu Teala (c.c.) Peygamber Efendimize (s.a.v.) hitaben;-Emredildiğin gibi doğru ol, dürüst ol.- demektedir.İbn-i Abbas hazretleri (r.a.): -Bütün Kuran-ı Kerim´de bu ayet gibi Peygamber Efendimize (s.a.v.) ağır gelen başka bir vahiy olmamıştır. Çünkü burada Allahu Teala Peygamber Efendimize (s.a.v.) çok zor ve ağır olan bir şeyi emrediyor.-buyurmuştur. Hasan Basri hazretleri de aynı şekilde, Allahu Teala burada manası çok ağır bir ilkeyi Peygamber Efendimize emretmiştir,buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ayeti kerime nazil olduğunda o vahyin derinliğini ve manasını yaşıyordu. Etkilendiğini sahabeler anlamışlardı.
 
**********************
 
Bir gün Hazreti Ebubekir(r.a.), Peygamber Efendimize (s.a.v.): Ya Rasulallah! Yaşlandınız, saçlarınız ağardı.! dedi. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) de: Evet. Hud Suresi, Mürselat Suresi,Nuh Suresi ve bunlara benzer sureler benim saçlarımı ağarttı. dedi. Çünkü bu surelerde ahiretle ilgili çok çetin azaplar anlatılıyor. Helak olacak olan kişilerin, günahkarların o gün, o sarp geçitteki zorlukları, o şiddetli durumları anlatılıyor.
 
**********************
 
Allahu Teala eğer bir kulunu severse,eğer onun iyiliğini isterse, onun gönlünü genişletir. Mana aleminde onun gönlünü sevgiye ve başarıya açar.Bu hidayete ermiş olan kişi de bu tür nasihat ve vaazları dinlediğinde bunları uygulamak için adeta çırpınır. Bu nasihatleri hayatına tatbik etmek için çaba harcar.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,hakkaniyet ve insaf nazarıyla baktığımız zaman Şeyh Hazretlerinin temsil ettiği bu yüce ilkelerin,Peygamber Efendimizin(s.a.v.) sünnetine ne kadar uygun olduğunu görürüz.Bu yüce ilkelerin ve bu yüce adapların bu güne kadar devam etmiş, ayakta kalmış olmasının sebebi; Sadatlarımız ve Şeyhimiz -Rabbim sırrını mukaddes eylesin- Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şeriatına ve sünneti seniyyesine doğru ve sadık bir şekilde bağlı kalmalarından dolayıdır. Rasulullah´ın (s.a.v.) sünnetine doğru ve sadık bir şekilde bağlı kalabilmek çok yüce bir nimettir.
 
**********************
 
Ben Allah´ın fakir kulu, Şeyh Hazretlerinin dergahındaki bu İslami manzarayı gördüğüm zaman, Allahu Teala´ya şükretmekten aciz olduğumu idrak ediyorum. İnsaflı olan herkesin Şeyh Hazretlerinin dergahındaki bu İslami manzarayı gördüğü zaman sevinmesi gerekir. Allahu Teala´ya dua ve niyaz ediyorum ki bu mübarek dergahtaki bu İslami manzarayı arttırarak devam ettirsin.Şüphesiz ki Allahu Teala´nın gücü her şeye yeter.
 
**********************
 
Hasan Basri Hazretleri şöyle buyurmuştur: Allahu Teala´nın yasaklarına dalmadığım her gün benim için bayramdır.Günah işlediğim, yasakları çiğnediğim gün ise benim için bayram değildir. Bu nedenle müslümanların Allahu Teala´nın emirlerine riayet edip, yasaklarından uzak durup senenin bütün günlerini bayram olarak idrak etmesi gereklidir. Allahu Teala´dan dua ve niyaz ediyorum ki bizler de her günümüzü ve gecemizi Allah´ın emirlerine itaat ederek bayrama çevirelim. Allahu Teala´nın gücü her şeye yeter.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim!Kurban bayramı Müslümanların ve İslam dininin bayramıdır.İslam dini de Allahu Teala´nın emir ve yasaklarından,ahlaki ve itikadi yani inançla ilgili ilkelerinden ibarettir. Dolayısıyla Allah´ın emirlerine bağlı olduğumuz sürece, bu ilkelere bağlı kaldığımız, onlara sadakat gösterdiğimiz sürece bu bayramdan nasibimizi alırız.
 
**********************
 
Cenab-ı Allah ın fazlı kereminden dileğimiz, bizleri emaneti yerine getirme hususunda muvaffak kılmasıdır.Bizleri hainlerden olmaktan korusun.Hepimizi tasavvuf yolunun büyükleri ile beraber Rasulullah(s.a.v) in sancağı şerifi altında haşır eylesin.Şüphesiz Rabbim her şeye kadirdir.
 
**********************
 
Yüce Allah ın bizlere verdiği mal ve mülkte bizler için bir emanettir.Nereden kazanıp, nereye harcadığı kişiye sorulacaktır.Allah korusun haram yolla kazanılmış,haram şeylere sarf edilmişse o zaman emanete ihanet edilmiş demektir.Eğer helal bir şekilde kazanılmış ve hayra harcanılmış ise emanetin gereği yapılmış demektir.O zaman bu kişi emin bir insandır.
 
**********************
 
Kıyamet gününde kişi günahlarının ağırlığı altında iki büklüm olmuş olarak gelir.Bu yetmezmiş gibi onun eşi,kızı ve oğlu da gelir,ondan şikayetçi olurlar.Rabbimiz! Babamız emanete sahip çıkmadı.Bizim inancımızla,ibadetimizle ilgilenmedi.Sen bizlerin hakkını ondan al,derler.O insan kendi günahlarının altında ezilmişken,bir de ehlinin günahları onun üzerine yüklenir.Artık onun halini sizler düşünün.Bu büyük bir bela ve musibettir.
 
**********************
 
Allah Teala bizlere sadece kendimizi ateşten korumamızı emretmemektedir.Hem kendimizi hem aile fertlerimizi,hem de eğitiminden sorumlu olduğumuz herkesi ateşten korumamızı emretmektedir.Bu ayet ayrıca bir tehdidi de içinde barındırmaktadır. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.Dünya ateşinin yakıtı odundur.Cehennem ateşinin yakıtı ise insanlar ve taşlardır.Bazı müfessirler bu taşların kibrit taşı olduğunu söylemektedirler.Bu ise azabın şiddetine başka bir işarettir.Çünkü kibrit taşı diğer taşlara göre daha serttir.Bu ateşin bekçileri son derece kuvvetli ve şiddetli meleklerdir.O kadar güçlüdürler ki,o meleklerden bir tanesi bir dağa vuracak olsa,onu hemen yerle bir ediverir.
 
**********************
 
Allah Teala bizlere emanetlere sahip çıkmayı ve onlara ihanet etmemeyi emretti. Nefsimizi ve aile fertlerimizi özellikle emanet olarak belirtti.Onları cehennemin ateşinden korumamızı bizlere emretti.Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur :Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan [öteki dünyanın] ateş[in]den kendinizi ve size yakın olanları koruyun,onun başında [gözetici olarak] bulunanlar, emrettiği hiçbir şeyde Allah a karşı gelmeyen, ama [daima] kendilerinden isteneni yapan kararlı [ve] azimli meleklerdir.(Tahrim Suresi 6.ayet)
 
**********************
 
Lokman Hekim siyahi bir köle olup,çobanlık yapıyordu.Bir gün bir topluluğa vaaz ediyordu. Ona falanca yerde çobanlık yapan kişi sen değil misin,diye sordular.O, Evet benim. diye cevap verdi.Peki seni bu konuma getiren şey nedir,diye ona tekrar sordular. Lokman Hekim ise;doğru konuşmak,emin ve güvenilir olmak,beni ilgilendirmeyen şeylere karışmamak,diye cevap verdi.
 
**********************
 
Değerli Kardeşlerim! Emanete sahip çıkmamak,ihanet etmek insanın değerini düşürür.Hatta değerini düşürmekle kalmayıp,onu tamamen değersiz kılar.İnsan hem Allah ın katında ve hem de insanların nazarında değersiz olur.Emanete sahip çıktığı takdirde ise hem Allah katında,hem de insanların yanında saygın olur.Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kendisine nübüvvet gelmeden önceki lakabı bile El-emin idi.
 
**********************
 
Değerli Kardeşlerim! Birisi herhangi bir başkasına hain dese,bunu kimse kabul eder mi?Elbetteki hayır.Peki herhangi birimiz yarın Yüce Allah ın huzurunda bize hain denilmesini ister miyiz? Elbetteki bunu kimse istemez.Peki Yüce Allah ın emirlerini, İslam dinini hafife alıp,eşinin,çoluk çocuğunun terbiyesini ihmal eden birisi Allah a karşı hain olmuş olmaz mı?
 
**********************
 
Evlatlarınızı daha küçükken iyi bir terbiye ile yetiştirme konusunda tembellik göstermeyin. Birisi yanımıza bir emanet bıraktığında,mahcup olmamak ve onu korumak için elimizden gelen gayreti gösteririz.Peki Yüce Allah ın yanımıza emanet olarak bıraktığı eşimizi,erkek ve kız çocuklarımızı korumak için neden gayret göster miyoruz? Bizlerin Cenab-ı Allah ın emanetlerini koruyup,O ndan korkmamız gerekmez mi?
 
**********************
 
Babalar genellikle evlatlarının sağlıklarıyla,yeme,içme ve giyimleri ile ilgilenirler.Bu konularda herhangi bir eksikliğin olmasını istemezler.Bunun için gayret gösterirler. Bunu yaparken çok çok daha önemli bir şeyi gözden kaçırırlar.O da çocuklarının içi dünyalarının eğitimidir.Eğer çocuğun çevresinde kötü arkadaşlar mevcutsa,ahlakı bozulmadan tedbir alınmalı ve bozulmanın önüne geçilmelidir.
 
**********************
 
İnsanın eşi ve çocukları onun için birer emanettirler.Kişi o çocukları güzel bir terbiye ile yetiştirdiği, dinimizin güzel ahlakı üzere eğittiği takdirde emanete sahip çıkmış sayılır. Eğer onların eğitimini,manevi gelişimlerini ihmal eder,istedikleri gibi yaşamalarına göz yumarsa, kendisine verilen emanete hıyanet etmiş olur.
 
**********************
 
Çocuklarını yetiştirmek isteyen anne babalara düşen ilk görev kendilerini ıslah etmeleridir.Güzel ahlak ile ahlaklanmalarıdır.Erkek çocuklar genel olarak,kendilerine babalarını örnek alırlar. Babalarını bire bir taklit ederler.Bundan dolayı baba çocuğuna güzel ahlakı ile örnek olmalıdır. Kız çocukları ise genellikle annelerini kendilerine örnek alırlar.Annelerini taklit ederler.Bunun için anne güzel ahlakı ile çocuğuna örnek olmalıdır.Anne baba iyi olurlarsa,çocuklarda onların bu güzel hallerini kendilerine örnek alırlar.Eğer anne baba salih insanlar,güzel ahlak sahibi insanlar değillerse,çocuklar onların bu kötü hallerini örnek alacaklardır.
 
**********************
 
Emanet nedir ? Neleri kapsamaktadır? Emanet birisinin bize bıraktığı değerli bir eşyayı,belli bir süre yanımızda tutup,sonra vakti geldiğinde sahibine iade etmekten ibaret değildir.Emanet çok kapsamlı bir kavramdır.Taşıdığımız şu can ve sahip olduğumuz bu nefis dahi birer emanettir. Nefsini haramlardan muhafaza etmeyen,onu salih amellerle takvaya yönlendirmeyen bu emanete sahip çıkmamış olur.Onu günahlardan,gıybetten,söz götürüp getirmekten ve haramlardan koruyan ise emin ve Allah katında makbul bir kişi olur.
 
**********************
 
Değerli Kardeşlerim! Bu ağır bir emanettir.Taşınması çok zor bir yüktür.Emanete ihanet etmek de ayrıca çok büyük bir vebaldir.Allah-u Teala Kuran-ı kerim de şöyle buyurmaktadır : Ey îman edenler, Allah a ve o Peygambere hainlik etmeyin. Siz, kendiniz bilip dururken, kendi emânetlerinize hainlik eder misiniz?(Enfal Suresi : 27) Değerli Kardeşlerim! Allah (c.c.) emanete hıyanet etmemizi yasaklamaktadır. Ayeti kerimede bizlere ihanetin ne kadar çirkin olduğunu siz de biliyorsunuz, diye hitap etmektedir.İhanet herkes tarafından kötü karşılanmaktadır. Hain olanın hiç kimsenin yanında değeri yoktur.
 
**********************
 
Değerli Kardeşlerim! Allah-u Teala müslümanlara,Allah a ve Rasulüne ihanet etmeyin, diye hitap etmektedir.Allah ın emrettiklerini yerine getirmemekle insan,Allah a ve Rasulüne karşı hain olmuş olur.İhanet etmiş olmamak için Allah ın emirlerine sımsıkı sarılmak ve Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmak gerekmektedir. Bunu yaptığımız zaman emin bir insan olmuş oluruz.Bu mübarek dini küçümsemek kişiyi hain yapar.Hiç kimse yarın Allah ın ve Rasulullah ın huzuruna bu damgayı yemiş olarak çıkmak istemez.
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar!İnanın aciz ve fakir bir kul olarak,insanlara hitap ettiğim zaman büyük bir hüzün içerisinde kalıyorum.Mümkün olsaydı sizinle aramda bir perde olmasını isterdim.Buna gönülden inanmanızı istiyorum.Çünkü büyük zatlar,yüce alimler vefat ettiler.Bu ağır emaneti,Allah ın bu zayıf kuluna yüklediler.Bana yükledikleri,omuzlarımda taşıttırdıkları bu ağır yükün altında kalmamam ve onu taşıyabilmem için bana dua ediniz.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam Şeyh Hazretleri şöyle buyururdu:İnsan devamlı olarak kendi ayıp ve noksanlıklarını görmelidir.Nefsin arzu ve isteklerine tabi olmamalıdır.Nefsine uymamalıdır.Çünkü nefsin sınır tanımayan isteklerine tabi olan bir kimse helake gider. Nefsi onu öldürür.Yüce Allah tan temenni ve arzumuz,bizi nefsine esir olmuşlardan değil,ona hakim olanlardan kılmasıdır.Rabbim her şeye kadirdir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, babam Şeyh Hazretleri şöyle buyururdu: Mürid devamlı kendi ayıplarını düşünmeli, kusurlu ve noksan olduğunu bilmelidir.Allah ın takva ve ibadetine yönelmelidir.Kendini bu şekilde eksik görmekle beraber ümidini Allah ın rahmet ve bereketinden,bu yüce yolun büyüklerinin manevi yardım ve desteğini beklemekten asla kesmemelidir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam Şeyh Hazretleri şöyle buyururdu: Birileri kendi gücüne,vücudunun iriliğine bakıp,kendini diğer insanlardan daha üstün görebilir.Ben onlardan daha güçlü ve daha kuvvetliyim,diyebilir.Bununla onlara üstünlük taslıyabilir.Bu kişi şunu bilmelidir ki, deve ve fil gibi hayvanlar hem ondan daha iri ve hem de daha kuvvetlidirler.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,kimileri de kendi sahip oldukları mal ve mülke,ellerindeki sermayeye bakarak kendilerini başkalarından büyük görebilirler.Oysa buna hakları yoktur.Çünkü gayrimüslimlerden de çok zengin ve büyük sermaye sahibi olanlar vardır.Fakat Allah katında onların hiçbir değer ve kıymetleri yoktur.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,birisi kendini sahip olduğu ilmiyle ve zekasıyla başkalarından daha üstün görüyorsa,bilmelidir ki melun şeytan da alimdi.Sahip olduğu ilmiyle beraber o ve ona tabi olanlar kıyamet gününde,Yüce Allah ın onlara vaad ettiği derin, çetin ve şiddetli azapta yargılanacaklardır. 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, buraya ziyarete gelen kendini kusurlu ve eksik görmelidir.Bu hal tarikatın en mühim adabıdır.Kişi kendini şeref ve makam sahibi olarak görüyorsa,bu kibir ve böbürlenme Allah korusun onu helake götürür.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,bu İslami toplumun arasına giren bir kimse başkalarından ibret almalıdır.Tevazu sahiplerini gördüğünde onların bu özelliğini elde etmeye çalışmalıdır.Namazını huşu ve büyük bir tevazu içinde kılanları gördüğünde onları örnek almalıdır.Evradını, zikrini yapanlardan ibret almalıdır. Bu şekilde Allah ın salih ,edep ve terbiye sahibi, amel eden kullarından ibret alarak, kendi nefsinde bu gördüklerini uygulamalıdır.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam Şeyh Hazretleri şöyle buyururdu: Biz Yüce Allah ın fakir kullarıyız.Dervişleriz.Bize gelen, bu dervişlerin arasına giren bir kimse,mutlaka ve mutlaka Allah ın yanında bulunan bir rahmete nail olur.Tasavvuf yolunun büyüklerinin lütuf,rahmet ve bereketini kazanır.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,tarikat mensupları arasında noksanlıklar olabilir.Fakat bunlar tarikat ile ilgili değildir.Müslümanlar da görülen noksanlıkların İslamiyet e mal edilemeyeceği gibi bunlar da tarikata mal edilmemelidir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,Şeyh Hazretlerinin dergahına gelen birisinin buradan mutlaka istifade etmesi lazımdır.Babam Şeyh Hazretleri şöyle buyururdu:Buraya gelen Şeyhin adabından mutlaka istifade etmelidir.Geriye eli boş olarak dönmemelidir. Çünkü bizde herhangi bir menfaat,bir maddiyat,bir makam arzusu yoktur. Bizim maksadımız, hizmetimiz ve hedefimiz net olarak dindir.
 
**********************
 
Şeyh Hazretlerinin dergahında bulunan bu manevi izzet ve ortaya çıkan yücelikler, bunlar öyle adaplar ki noksanlıklardan beri, gaye ve menfaatlerden,her türlü makam ve mevkiden uzak ve geçmişte olduğu gibi şu anda korunmuş bulunmaktadır.
 
**********************
 
Kendini denemek,halinin hakikatından haberdar olmak isteyen kimse, Şeyh Hazretlerinin dergahından geri dönüp,dünya işleriyle tekrar meşgul olmaya başladığı,toplum arasına karıştığı zamanki haline bakmalıdır. Eğer zikirden gafil değilse,adaplarını yaşıyor,kendi edep ve terbiyesine kendi memleketinde de dikkat ediyorsa, işte o zaman tarikattan uzak değildir.Tarikatın adaplarından ve gerçeğinden bir şeyler anlamıştır.
 
**********************
 
İnsanın sadık bir tasavvuf ehli,dünya sevgisini kalbinden çıkarmış gerçek bir zahid olduğu,dünya işlerini, çalışmayı terk edip,tasavvufa zahiren bağlanmasıyla belli olmamaktadır.Ticaret ile meşgul olurken, sokaklarda dolaşırken, değişik insanların arasına karışmış bir haldeyken eğer kendine dikkat ediyor, Allah tan gafil olmayıp,kendi adaplarına riayet ediyorsa işte o kimse sadıktır.Gerçek tasavvuf ehli işte böyle olabilendir.
 
**********************
 
Sadık olan mürid nerde olursa olsun,hangi toplumda bulunursa bulunsun, mutlaka kendi adaplarını uygulayan ve onları koruyan kişidir.Görev yerindeki arkadaşları,içinde bulunduğu topluluklardakiler tarikatın adaplarına uzak kişiler olabilirler.Eğer o kimse sadık ise, böylesi yerlerde bulunsa dahi kendi adaplarına dikkat edecek, onları koruyacaktır.
 
**********************
 
Teessüf ederek söylüyorum,burada kendisini sadık bir mürid olarak gösteren birisi, evine döndükten sonra cemaati terk edebilmekte,bazen olabilir ki namazını da terk edebilmektedir.Her gün devamlı olarak yapması gereken zikrini,hatmesini,sohbetini terk edebilmektedir.İşte şüphesiz böyle bir kimse, kendi haline kendisini güldürmüş ve kendini aldanmış olur.
 
**********************
 
Şeyh Hazretlerinin dergahını,buradaki takva ve zikir ehli olan insanları gören birisi kendi nefsine dönecek ve kendisinin manen ne kadar eksik olduğunu anlayacaktır.Şeytanın onu nasıl kandırdığını,nefsinin onu nasıl aldattığını görüp hissedecek ve kendine gelecektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mübarek hadisi şeriflerinde: ?Mümin, müminin aynasıdır. Mümin, müminden örnek alır.? buyurmuşlardır.
 
**********************
 
Bu mübarek toplum içersinde olan insan soğuk gecelerde,gecenin bir yarısında teheccüd namazı kılmak için kalkanları, sabah güneş doğmadan sabah namazı kılmak için kalkanları, vakitlerini hiç boş geçirmeyenleri görünce bunlardan etkilenmektedir.Bu gördüklerinden ibret almaktadır.
 
**********************
 
İçimizden herhangi birisi olabilir ki, evinde kıldığı iki rekat namazdan dolayı kendini görüp, ucba (kendini ve amelini beğenmişliğe) kapılmış ve ben iyi bir şey yaptım,bu yaptığım amel bana yeterlidir diyor olabilir.Kıldığı bu iki rekat namazdan dolayı kendini çok takvalı,Yüce Allah a yakın bir kul, salih bir kişi olarak görebilir.Nefis onu kandırır, şeytan onu aldatır
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,buraya gelmek için masraf ediyor,çoluk çocuğunuzu,işlerinizi bırakıyorsunuz.Buna rağmen eğer okunan ayetlerden,hadislerden,bizlerden önce yaşamış salih din büyüklerimizden nakledilen kıssalarından,onların hikmetli öğütlerinden istifade etmiyorsak, buraya gelişiniz bir hiçtir.Sizin için yaptığınız masraftan ve yorgunluktan başka elinize hiçbir şey geçecek değildir.
 
**********************
 
Ne kadar duymak,bilmek,bilgi sahibi olmak, ilim öğrenmek gerekiyorsa, o kadar da duyduğumuz ile amel etmek gerekmektedir.Bizlerin Şeyh Hazretlerinden gördüğümüz ve ondan öğrendiğimiz adaplar ile amel etmemiz gerekmektedir.Öncelikle kendi nefislerimizde yaşamamız,sonra ailemizin, komşularımızın,dost ve arkadaşlarımızın arasında bu adapları yaymamız gerekmektedir.Bu şekilde gayretli olunduğu zaman,tarikatın bize faydasının olduğu ve bize etki ettiği anlaşılır.İşte o zaman muhabbetimizin ve sadakatimizin eseri bizde görülmüş olur.
 
**********************
 
Buraya gelen bir kimse için şüphesiz ki pek çok uhrevi faydalar vardır.Bizlerin arasında herhangi bir dünyevi gaye yoktur.Maddiyat ve menfaat ilişkisi yoktur.Ne siz bizden bir maddi beklenti içindesiniz ve ne de biz sizden böylesi bir şey beklemekteyiz.Öyleyse buraya gelen bir kimsenin mutlaka niyeti halis ve sadece Allah rızası için olmalıdır.Uhrevi menfaatlerimiz ; vaizlerden,sohbet meclislerinden ve irşatlardan duyduğumuz,öğrettiğimiz şeylerdedir.Onlarla amel etmektedir.
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! Allah Teala nın bizlere koyduğu emir ve yasakları iyice incelersek şayet, tüm emir ve yasakların faydasının yine biz insanlara dönük olduğunu görürüz. Kulların yaptığı ibadetler Allah Subhanehu ve Teala ya fayda vermediği gibi, günahkarların işledikleri günahlar da O na zarar vermez. Allah Teala nın emirlerine uymamız ve yasaklarından sakınmamız sadece bizlerin dünya ve ahiretteki kendi mutluluğumuzu içermekte ve sağlamaktadır.
 
**********************
 
Her faydalı sosyal faaliyet, İslam da ibadet sayılır. Tabii ki, bu faaliyeti gerçekleştiren kimse Allah rızasını taşıdığı sürece.Yoksa övgü almak ya da insanların katında şöhret kazanmak kastıyla olursa olmaz. Bir ağlayanın gözyaşını silmek, ya da sıkıntılı bir kişinin sıkıntısını hafifletmek, kaybolmuşa yol göstermek, bilmeyen birine bir şey öğretmek, ya da bir canlıdan bir kötülüğü uzaklaştırmak, ya da insanlar arasında muhabbet ruhunu yaymak, oturduğu beldenin güvenliğini korumak, ya da fitne ve düşmanlık ateşini söndürmek.Bir insan tüm bunları Allah rızası için yaparsa, bunlar niyetinin ve ihlasının ölçüsünde bir ibadet ve Allah Teala ya bir yaklaşma vesilesidir. Ve bunları yapmakla bir insan, Yaratıcısına karşı olan gerçek kulluğunun anlamını gerçekleştirmiş olur.
 
**********************
 
İnsanın bu hayattaki gayesi Allah Teala ya ibadet etmektir. Ama bu ibadet, sadece namazla, oruçla, haccla ve zekatla sınırlıdır demek değildir. Bilakis İslam ın bu beş şartına ilave olarak "ibadet"in sayısız sahaları vardır. Hayır-hasenat gibi pek çok ameli de kapsayan çok geniş bir dairesi vardır.
 
**********************
 
Şükürler olsun ki, Şeyhimiz gerçek tasavvufu kendi davranışlarıyla ve hayatıyla tercüme etmiştir. Ve bizlere büyük sufi üstadlarından devraldığı tasavvufun şan ve şöhretini yeniden iade etmiştir.Şeyhimiz kuddisesirruh o mis kokulu siretiyle ve o müthiş cömertliğiyle hakkında kitaplar yazılmaya layık bir zattır. Menkibeleri saliklerin ve müridlerin susuzluğunu gideren tatlı bir pınardır. Çünkü Şeyh hazretleri kendi yaratılış gayesini idrak etmiş, ulaşması gereken hedefi kavramıştı.
 
**********************
 
Gerçek tasavvufun terazisi, ey kardeşlerim, Kuran ve Sünnet tir.Gerçek tarikat da, Efendimiz Muhammed aleyhissalatü vesselam ın şeriatına uygun ve mutabık olan tarikattır.
 
**********************
 
Tarikatın en önemli faydalarından biri, bu yolda seyr ü süluk eden bir müridi ihsan derecesine ve Allah Teala yı görme mertebesine yükseltmesidir. Nitekim Cebrail "ihsan"ı sorduğu sırada Efendimiz Muhammed aleyhissalatü vesselam bunu bize haber vermiş ve buyurmuştur ki: "İhsan, Allah a, sanki Onu görüyormuşcasına ibadet etmendir!" (Beyhaki)
 
**********************
 
Efendimiz aleyhissalatü vesselam ın göz aydınlığı ve mutluluğunun son noktası "namaz" da idi. Çünkü namaz, kulun kalbi ile Allah Teala arasındaki en dolaysız ve doğrudan kurulan bağdır. Bu yüzden bir kul namazını huşu, huzu ve tefekkürle eda ettiğinde, namazdayken kendisinin herhangi bir insanın önünde olmadığını hisseder, bilakis bütün kalbiyle ve organlarıyla kendisinin Allah Celle Celalühü nün huzurunda olduğunu hisseder. İşte o vakit, o lezzeti hiç kimse vasfedemez. Kalpten çıkıp bütün organları saran ve istila eden o itminan ve huzuru kimse ifade edemez. İşte Allah Teala nın bizlere eda etmemizi emrettiği gerçek namaz budur! Kulu Yaratıcısına ulaştıran namaz budur!
 
**********************
 
Babam Şeyh kuddisesırruh şöyle derdi: "Allah Teala ya muhabbetin esası ve temeli, Allah Subhanehu ve Teala nın ihsanlarını, O nun kemalinin sıfatlarını bilmek, O nun fazl u kereminin bilincine varmak ve O nun ihsan ve rahmetini hissetmektir." Çünkü Allah Teala yı nimetlerinde ve sıfatlarının mükemmelliğinde tanıyan kimse O nu sever. İnsanın Allah Teala yı tanıma ve marifeti hangi derecedeyse, Allah Subhanehu ve Teala ya olan muhabbeti de o derecede olur.İşte bunun için, Peygamber aleyhissalatu vesselam, insanlar içinde Allah Teala yı en çok seven kişidir. Çünkü Allah Azze ve Celle yi en iyi tanıyan insan odur. Efendimiz aleyhissalatü vesselam Allah Teala ya en çok şevk ve iştiyak duyan kimseydi.
 
**********************
 
Varlık aleminde sevilmeye Allah Teala dan daha layık ve değerli hiçbir şey yoktur. Allah Subhanehu ve Teala yegane fazl, ikram ve ihsan sahibidir. O bizi yoktan var edendir. Bizi yeryüzünde halife kılandır. Yeryüzündeki her şeyi bizler için yaratandır. Bize sayısız ve hesapsız nimetlerini bahşedendir. Bizler hiç bir şey bilmiyorken her şeyi bize öğretendir. Sevilmeye ve yaklaşılmaya layık Allah tan başka hiç kimse yoktur! İşte bunun içindir ki, Efendimiz Muhammed aleyhissalatü vesselam şöyle dua ederdi: "Ey Allah ım! Senden,Senin sevgini,Seni sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine yaklaştıracak amellerin sevgisini istiyorum!" (Tirmizi)
 
**********************
 
İnsanın, kendisini yaratan ve rızık veren Zata kafa tutması, meydan okuması, kendisinin emrine sunulan nimetlerle O na isyan etmesi ve O nu kızdırması insafa, adalete ve vefaya sığar mı? Şu halde insan yaratılış ve mantık hükümlerince sadece ve sadece Allah için ve O nun ibadet ve kulluğu için vardır.
 
**********************
 
Allah Sübhanehu ve Teala insanın sadece Yaradanına ibadet ve kulluk etmesi için bu dünyayı bütün içindekileriyle beraber Ademoğlunun hizmetine verdiyse, insanın Rabbine ibadet ve kulluk yerine,bu dünyanın hizmetiyle meşgul olması ve onun lezzetleri için çabalaması akıl ve mantığa sığar mı?
 
**********************
 
İnsan, Allah Subhanehu ve Teala ya hizmet için ve O nu tanımak için vardır. İnsan, Allah Sübhanehu ve Teala ya kulluk ve O nun emirlerine itaat için ve O nun yasakladığı ve men ettiği şeylerden uzaklaşmak için vardır. Bu insanın Allah Teala dan başka bir varlığa hizmet etmesi, kendini Allah Sübhanehu ve Teala ya kulluğun dışında bir şeyle meşgul etmesi caiz ve mümkün değildir. Çünkü bütün alem insanın emrinde ve Allah Teala nın izniyle insana hizmet için çalışmaktadır.Nitekim Allah Teala Kitab-ı Aziz inde şöyle buyurur: "Allah, göklerdeki ve yerdeki (nice varlık ve imkanları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmüyor musunuz?" (Lokman, 20)
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! İçinde yaşadığımız şu kainat hakkında biraz düşünen biri, bu kainattaki her şeyin bir hayat sürdüğünü ve kendisinden başka bir şey için çabaladığını görür. Şunu açıkça görüyoruz ki, su toprak içindir, toprak bitkiler içindir, bitkiler hayvanlar içindir, hayvanlar da insanın emrine sunulmuştur. Peki o zaman insan kimin için vardır? İşte asıl soru budur, kardeşlerim!
 
**********************
 
Allah Sübhanehu ve Teala, özetle insanı yeryüzünde kendisinin halifesi olsun diye yarattığını beyan ediyor. Anlamı şu: İnsan yaptığı güzel davranışlarla Allah Sübhanehu ve Teala nın hikmetinin, rahmetinin ve adaletinin temsilcisidir. Ey kardeşlerim! Şeyhimiz kuddisesirruh, bu hilafetin ilk şartını şöyle açıklardı: İlk şart, insanın Rabbini hakkıyla tanıması, O na hakkıyla kulluk etmesidir. Nitekim Allah Teala Kur an-ı Kerim de şöyle buyurur: "Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım!"(Zariyat, 56) Bir hadis-i kudsi de de Allah Sübhanehu ve Teala nın kullarına şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Ey kullarım! Ben sizleri ne yalnızlıktan kurtulup sizinle dost olayım diye, ne azlıktan kurtulup sizlerle çoğalayım diye, ne yapmaktan aciz olduğum bir işte sizin yardımınıızı alayım diye ve ne de bir menfaat elde edeyim ya da bir tehlikeden karunayım diye yarattım! Ben sizi sadece ve sadece bana uzun uzun adet edesiniz, beni çokça zikredesinz ve sabah akşam ben tesbih edesiniz diye yarattım" 
 
**********************
 
Şeyhimiz kuddisesirruh her akıllı insanın bu soruları kendisine mutlaka sorması gerektiğinin üzerinde durur ve sürekli vurgulardı: "Niçin yaratıldım? Allah Azze ve Celle nin beni yaratmasındaki gaye nedir?" Bu sorunun cevabı müminler katında bilinir ve malumdur. Her sanatkar sanatının sırrını bilir: Onu niçin yaptı? Onu niçin o tarzda değil de bu tarzda yaptı? İnsanın sanatkarı, onun yaratıcısı ve onun işlerini tanzim eden de Allah Teala dır. O halde bir soralım: Ya Rabbi, insanı niçin yarattın? Onu, sadece yesin içsin, eğlensin ve oynasın diye mi yarattın? Onu, sadece bu yeryüzünde dolaşsın, onun ürünlerinden yesin, sonra da başlangıçta olduğu gibi tekrar toprak olsun ve hikaye de burada bitsin diye mi yarattın? Bu insan, bu dünyada doğduğu andaki haykırışı ile ölüm anındaki inlemesi arasındaki belirli bir zaman süresince acı çekerek yaşasın diye mi yaratıldı? Öyleyse, insandaki bu gücün sırrı ne? Ya Rabbi! Bu insana emanet ettiğin akıl,irade ve ruh gibi kuvvetlerin sırrı ne?
 
**********************
 
Allah Tealanın kendisine akıl ve irade bahşettiği halde insanın gafil olarak yaşaması, sonunu düşünmemesi, varlığının hakikatini bilmemesi ve bu hayattaki vazifesinin ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini kavramaması, bu insan için en büyük utançtır. Çünkü en sonunda ölüm ansızın gelir ve bu insan hiçbir hazırlığı olmadan kesin olan sonla yüz yüze gelir. İşte o zaman bu insan gafletinin, cehaletinin ve bu hayatta yaşadığı o uzun ömürdeki sapkınlığının meyvelerini devşirir.
 
**********************
 
Şeyhimiz kuddisesirruh, dünya hayatındaki var oluş sırrını kavramıştı.Allah Azze ve Celle nin kendisini yarattığı gayeyi ve amacı biliyordu. Halbuki, bugün -Allah Teala nın lütfu ile kayırdığı kimseler hariç- insanların çoğunluğu bu meseleyi unutmuş ve bu gayeden habersiz haldedir. İşte bunun için Şeyhimiz kuddisesirruh şöyle derdi: "Her insanın nefsini bir kenara çekip şu soruyu sorması lazım: Bu dünyada niçin varım? Bu varlık aleminde benim görevim nedir? Bu hayattaki misyonum nedir?" Evet! Her insanın kendisine bu soruları sorması ve cevabı konusunda uzun uzun düşünmesi gerekir.
 
**********************
 
Şeyh kuddisesirruh, ey kardeşlerim,verirdi,almazdı.Nezahet, doğruluk, ve ihlas konusunda mürşit ve davetçilerin en yüce örneği idi. Şeyhimiz kuddisesirruh un bütün hayatı, hayır hasenat yapmak ve yardımlarda bulunmaktı. Çünkü o, Allah ondan razı olsun, basiretinin nuruyla şunu idrak etmişti ki, dünya ne kadar uzun olursa olsun sonunda yok olucudur. Bunun için de o, dünyayı bir sürekli konaklama mekanı olarak görmedi.
 
**********************
 
Şeyh El-Haznevi kuddisesirruh un konumu kesinlikle dini bir konumdur. Bizler dinimizi ve tarikatımızı ne mal toplamak ne de siyasi gruplar oluşturmak için alet ve suistimal ederiz. Allah a şükürler olsun. Eğer sizden bir mal talep eden ya da sizi siyasi bazı hedeflere davet eden bir kişiyi görürseniz şunu iyi bilin ki, bu onun kendi şahsi tasarrufudur ve bizler ondan beri ve uzağız. Bu kişi ister Şeyh El-Haznevi nin tarikatına intisaplı olsun, isterse Şeyh in alimlerinden veya talebelerinden biri olsun, hatta isterse Şeyh El-Haznevi kuddisesirruh un ailesinden olsun, hiç farketmez; bizle alakası yoktur.
 
**********************
 
Şeyh kuddisesirruh, bu gibi büyük toplantılarda davetinin arınmışlığını, tasavvufunun berraklığını ifade ve ilan etmek için açıkça hep şöyle seslenirdi: "Bizler iki şeyle asla ilgilenmiyoruz. İnsanların mallarını toplamıyoruz,toplamayı bırakın, kabul bile etmiyoruz. Ve siyasi işlere ve meselelere karışmıyoruz!" Ben de, bu fakir kul, bugün, Şeyhimin dergahının yetimi ve tüm zayıflığıma rağmen onun tarikatının hizmetini üstlenen kişi olarak, Şeyh kuddisesirruh un çağrıda bulunduğu ve seslendirdiği her şeyi yineliyor ve aynen vurguluyorum. Şeyhimiz kuddisesirruhun gittiği aynı yoldan gitmeyi üzerimdeki bir vazife olarak görüyorum.
 
**********************
 
Şeyh hazretleri bütün ruhuyla sizlerin terbiyesi ve sağlam ve sahih bir yola irşad edilmeniz için çabaladı. Allah Sübhanehu ve Teala nın dininin yayılması için elinden gelen her şeyi yaptı. Hayatının bütün anlarını Allah Sübhanehu ve Teala ya davet yolunda, sadakat ve ihlasla geçirdi. Şeyh kuddisesirruh un bütün derdi, ilim öğretmek, yardım etmek ve insanlar arasında muhabbet ruhunu yaymaktı. Doğuda ve Batıda Allah Teala ya hikmet ve güzel öğütle davet ederek diyar diyar gezdi, dolaştı. Benzerlerinin arasında sahip olduğu" dengeli yaklaşım" ile öne çıktı. Kendi çağındaki, Allah a seyr ü süluk eden yolcu kervanlarının bir istasyonu idi. Şeyh kuddisesirruh un daveti sadece ve sadece Allah rızası içindi.
 
**********************
 
Herkesin şunu iyi anlaması lazım: Allah onun makamını en yüce, onu kalplerimiz için deva, ruhlarımız için şifa kılsın, Şeyh kuddisesirrııhun senelik anma toplantılarını ihya etmek, bizlerin yolunu aydınlatır, bizleri cehaletin karanlıklarından kurtarır ve bizleri parlak sonuca ulaştırır. Çünkü Şeyh hazretlerinin hayatı ve şahsiyeti gerçek Müslüman ve Muhammediler için pratik bir model teşkil eder. Bizler de bundan ibret meyveleri devşiririz. Şeyh kuddisesirruh un kana kana içtiği o pınardan bizler de içmiş oluruz. Aksi takdirde, ey kardeşlerim, ne bu anmanın bir manası ne de bu toplantının bir faydası olur.
 
**********************
 
Zaman ve zamaneler ne kadar bozuk olursa olsun, meclislerimizde ve toplantılarımızda şeriata bağlılık ve bu dinin asli ilkelerini ve yüksek adabını muhafaza etme üzerinde yoğunlaşmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar gerçek adap ve güzel terbiyeden yararlandıkları kadar başka hiçbir şeyden yararlanamazlar. Kötü terbiyeden ve zehirli aykırı fikirlerden zarar gördükleri kadar da başka hiçbir şeyden zarar göremezler.
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! Buradaki bu iman birlikteliği sadece ve sadece İslam ın evlatlarının ilmiyle amil alimlere olan vefa, dostluk ve muhabbet sözlerinin bir yenilenişinden, saf birliğinin somutlaşmasından, söz birliğinden, ümmetin farklılıklarının bir yana itilmesinden, ümmetin fertleri arasındaki ayrılıkların kenara atılmasından ve yüce ve tek bir hedefe doğru ilerlemekten ibarettir. 
 
**********************
 
Bu ümmeti bozmak ve aralarını açmak için, bu dinin düşmanlarının girdikleri en geniş kapı, bu İslam ümmetinin evlatlarıyla, halk ile o toplumun içindeki ilim ve iyilik ehlinin arasını açmak ve onları şüpheye düşürmektir. Ümmet bağı koptuğunda ve Müslüman evlatların ihlaslı alimlere ve salih evliyaya olan güveni kaybedildiğinde, işte o zaman, bu ümmet zayıflar ve zillet ve aşağılanmaya düçar olur. Ve o zaman Allah göstermesin; düşmanların ağızlarına kolayca yutulan bir lokma olurlar.
 
**********************
 
Fazilet ve salah ehlinin bu büyüklerinden uzaklaşmak, onların meziyetlerini ve güzelliklerini inkar etmek, onları unutmak ya da görmezden gelmek, onların aydınlatıcı tarihlerini çirkinleştirmek ve onlar hakkında yakışıksız şeyler söylemek ise, Müslümanları dinlerinden ve Yaratıcılarına ibadetten uzaklaştıran en büyük araçlardan biridir. Bu ümmetin güvenilir ve adil salihlerinin ve alimlerinin sayesindedir ki, Efendimizin hadis-i şerifleri sağlam olarak bize ulaşmıştır. Onların sayesinde Allah Azze ve Celle Kur an-ı Kerim i tahriflerden ve değişikliklerden korumuştur. Şeyhimiz ve mürşidimiz gibi davetçi nasihatçilerin ve dinine ve ülkesine bağlı alimlerin gayretleri sayesinde Allah, insanları gerçek İslam ın avlusuna almıştır. Onların yardımları sayesinde Müslümanlar ihsan ve kemal mertebelerine yükselebilmiştir.
 
**********************
 
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Alime saygı gösteren Rabbine saygı gösterir!" Bu ümmetin değerli zatlarına saygı göstermek, insanın yaratanı ile arasındaki bağı güçlendiren en önemli etkenleren biridir ve insanların dünyada ve ahiretteki gerçek mutluluklarını garanti eder. Allah Sübhanehu ve Teala Efendimiz Muhammed aleyhissalatü vesselam ı insanlık için, onları dalaletten hidayete, cehaletten marifete ve karanlıktan aydınlığa çıkaran bir kurtarıcı olarak göndermiştir. Alimler ise Efedimiz aleyhissalatü vesselanıın varisleridirler. Bu ümmetin bütün işleri ancak ilim, fazilet ve salah ehlinin ulularına, büyüklerine tazim ve hürmet göstermekle düzelebilir ve bu ümmet ancak bu şekilde ayakta kalabilir. Bu ümmetin hayatı ancak onların meclislerine katılmakla, onlardan öğrenmekle, onların nasihatlarını uygulamakla ve de onların Efendimiz Muhammed aleyhissalatü vesselam dan devraldıkları yolda yürümekle ve de onların hatıralarını asırlar geçse de ebedileştirmekle düzelebilir.
 
**********************
 
Muhterem Şeyhim! Seni çekemeyenler, yıllar geçse de, günler birbirini kovalasa da bize senin hatıranı unutturacaklarını mı sanıyorlar? Ya da seni kınayanlar, seni yitirmekle aldığımız derin yaranın çıbanlaşıp, bizlerin seni unutacağımızı mı zannediyorlar? Haşa ve kella! And içerim ki, bizler canlarımız bedenlerimizde oldukça seni asla unutmayacağız!
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! Bendeniz, Allah Teala nın Şeyh kuddisesirruh a bahşettiği faziletlere ve eserlere baktığım zaman, ki bizler bu nimetlerden hala istifade ediyoruz ve bu nimetler bugün bile hala günden güne giderek artıyor, tüm bunları görünce kendime hakim olamayarak içimden sadece Allah Teala ya zillet ve iftikar ile tazarru edip yalvarmak, bu sarığı havaya kaldırarak, "Ey Rabbim! Bana ve babama bahşettiğin nimetlerin için ve bana Seni razı edecek salih ameller nasip ettiğin için, Sana şükretmeye beni muvaffak kıl ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" diye niyaz ve tazarruda bulunmak geçiyor.
 
**********************
 
Ey ulu mürşid! Temiz ruhun şad olsun! Rabbinin katındasın! Hayatın boyunca bu dinin rükünlerini güçlendirmek için sarf ettiğin çaba sayesinde, Allah ın kullarına sunduğun iyilik ve nasihatler sayesinde gözün aydın olsun! Mübarek ellerinle diktiğin fidan büyüdü, olgunlaştı ve meyveye durdu. İşte ihlaslı müridlerin burada, senin yüksek adabınla edeplenen, senin gözetiminin altında terbiye alan ve Allah Sübhanehu ve Teala nın zikri, takvası üzere Allah a güzel bir kul olarak yetiştirdiğin müridlerin daima sana verdikleri ahdin ve sözün muhafızıdırlar. Senin çizdiğin ve onlara bıraktığın yola daima sımsıkı sarılıyorlar. Senin vaaz ve sözlerin onların gönüllerinde daima kazılıdır. Ve inşallah, senin tarikatın ve adabu erkanın Allah Azze ve Celle nin dinini sıdk ve ihlasla yayan talebelerinin ve alimlerinin şahsında daima temsil edilecektir. Senin misafirhanenin kapıları sürekli açık olacak, sofraların bu mübarek yeri ziyaret edenlerle ve misafirler ile daima mamur ve donanmış olacak. 
 
**********************
 
İnsanları sahih ve gerçek bir tarzda irşad eden, onları Şeriat ı bozan radikallik ve aşırılıktan uzak, itidal ve ölçüye davet eden ve de gecesini ve gündüzünü Allah Subhanehu Teala ya hikmet ve güzel öğütle davet etmeye adayan zata olan vefalarını ispatlamak üzere insanlar buraya(Tel-İrfan) gelmişlerdir. 
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! Allah Subhanehu ve Teala dan bu amelimizi kabul etmesini, bu mübarek yeri, Şeyh kuddisesirruh un yeni eşiği ve ilim, hakikat ve marifet önderleri için bir fener kılıp, kendi rızasına uygun hale getirmesini ve bunun sevabını Şeyh kuddisesirruh un amel defterine yazmasını niyaz ediyorum. Allah Teala dan hepimizi dinimiz, ülkemiz ve milli birliğimizi güçlendirmek için gayret göstermeye muvaffak kılmasını diliyorum.
 
**********************
 
Bu fakir kulun hakkında söylenenleri her duyduğumda ne kadar büyük bir sıkıntı hissediyorum, bir bilseniz! Bu söylenenler, babam Şeyh kuddisesirruh hakkında doğrudur! Fakat ben diyorum ki, benim hakkımda söylenenler sizlerin Şeyh kuddisesirruh a olan muhabbetinizden ve benim hakkımdaki hüsnü zannınızdan kaynaklanıyor. Allah Sübhanehu ve Teala dan beni Şeyh Hazretlerinin güvenine ve sizlerin itimadına layık eylemesini, beni sizlerin zannınızdan daha hayırlı kılmasını ve sizlerin bilmediği kusurlarımı bağışlamasını niyaz ediyorum.
 
**********************
 
Bize gereken şey, ey kardeşlerim, Selef-i Salihimizin Allah onlardan razı olsun hallerinden öğüt ve ibret almak ve kalplerimizin katılaşmasına sebep olacak şeylerden de uzaklaşmaktır. Hz.Peygamber aleyhissalatü vesselam, kalp katılığından Allah a sığınır ve dualarında şöyle derdi: "Ey Allahım! Huşu duymayan bir kalpten, doymayan nefisten, faydasız ilimden ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım!"(Ahmed Bin Hanbel-Müsned)
 
**********************
 
Allah tümünden razı olsun, Sahabe-i Kiram Allah Subhanehu ve Tealadan gerçekten ve şiddetle korkuyorlardı. Çünkü onlar midelerine haram bir lokma bile girmemesi konusunda çok hassas ve düşkündüler. Dahası harama düşme korkusuyla şüpheli mallardan bile son derece sakınıyorlardı. Çünkü helal yiyecekle beslenen bir beden ibadet ve taatı sever ve günahtan hoşlanmaz. Kadim hikmet ehli öyle demiş: "Helal ye de, iyilikleri ister yap, ister yapma!"
 
**********************
 
Efendimiz Abdullah ibni Abbas radıyallahu anh, "Allah Teala dan korkanlar kimlerdir?" şeklindeki bir soruya şöyle cevap verdi: "Onlar, Onun azabından ve tehditlerinden gerçekten korkarlar, kalpleri ağlamaktan yara olur.Gözleri kendileri hakkında sürekli ağlar ve gözyaşları yanaklarından süzülür." Ve şöyle devam etti: "Peki, ölüm peşimizdeyken, kabir önümüzde bizi bekliyorken, kıyamet bize vaadedilmişken, yolumuz cehennemin üzerinden geçiyorken ve Rabbimizin karşısında hesap verecekken nasıl sevinebiliriz ki!"
 
**********************
 
Faiz sebebiyle, Allah insanların rızıklarının bereketini siler, onların kalplerinden merhameti çekip alır. Kalplerine perde koyar. Ve onları Allah Sübhanehu ve Tealanın Kelamından etkilenmekten men eder. İşte bütün bunlar Allah Azze ve Celleden korkmamanın ve Allah Süibhanehu ve Tealanın kelarnına karşı ilgisiz ve kayıtsız kalışın bir delilidir.
 
**********************
 
Fazi yasağı biliyorsunuz Efendimiz aleyhissalatü vesselam ın getirdiği yasaklardan biridir. Çünkü faiz, kendisine bulaşanlara sadece bir yıkım, bir hüsran ve ahirete gitmeden daha dünyada iken evlerin tahrip ve tarümar olmasıyla geri döner. Faizde çok büyük bir kar ve kazanç olduğunu sanarak faiz yiyen kimseler, Allah Tealanın faiz yemenin ve onunla işlem yapmanın sonuç olarak sadece kayıp, yıkım, hüsran ve Allah Sübhanehu ve Teala nın şiddetli gazabına sebep olacağını Kur an-ı Kerim de bize haber verip beyan ettiğini unutuyorlar. Allah Sübhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: "Allah faizi tüketir, sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez." (Bakara, 276) 
 
**********************
 
Haram mal yemek, ey kardeşlerim, tehlikeli bir vebadır. Özellikle de günümüzde yaygın halde gördüğümüz faiz yemek. Hatta artık insanların çoğunluğu, akıllarına faizin haram olduğu gelmeden ve buna hiç aldırış etmeden faizli işlem yapmaktadırlar. Buna karşın faizin haram olduğunu apaçık beyan eden birçok Kur an ayeti vardır. Bu ayetlerden biri, ey kardeşlerim, Allah Tealanın şu kavl-i şerifidir: "Ey İman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allahtan korkun. Ola ki, kurtuluşa erersiniz!" (Al-i İmran, 130)
 
**********************
 
Kalp katılığının en önemli sebebi, ey kardeşlerim, haram yemektir. Bir insan haram yer, bedenine haram maldan bir şey bulaşır, haram bir şey içer, tadar da o şey damarlarında dolaşmaya başlarsa, hiç şüphe yok ki bu insanın organları günah olan davranışlardan başka hiçbir şeye istek duymaz. Gözü harama bakar. Kulağı haram dinler. Elleri haram mala uzanır, haram olan şeyi gasp eder,çalar. Ayakları günah işleyecek fiillere yönelir.V
 
**********************
 
Allah onlardan razı olsun, selef-i salihin, Kuran okudukları zaman onu anlıyorlardı.Onu derin derin bir şekilde tefekkür ediyorlar ve Allah Sübhanehu ve Teala nın kelamından istifade ediyorlardı. Ama bizlerin kardeşlerim, maalesef, kalplerimiz katılaşmış, hatta taştan bile daha katı olmuş. Ne Kuran ayetleri, ne hadisi-i şeritler, ne de sakındıran öğüt ve vaazlar -Allah Teala nın ikramda bulunduğu kimseler hariç- hiçbirimizin kalbine tesir etmiyor. Bunun sebebi de çok günah ve kötülük işlemektir. Dünya sevgisidir.
 
**********************
 
Allah onlardan razı olsun, Selef-i Salih zatlar (öncü olan geçmiş büyüklerimiz) Allah Teala ya imanı güçlü olan kimselerdi. Allah Teala dan çok korkarlardı. Allah Azze ve Celle nin koyduğu sınırları muhafaza ederler, onları çiğnemezlerdi. Allah Sübhanehu ve Teala nın kelamı ile amel ederlerdi. Onlar, bir azap ya da tehdit içeren ayet duyduklarında sarsılır, Allah Azze ve Cellenin korkusuyla ağlamaya başlarlardı.
 
**********************
 
Halimizi, katı kalpliliğimizi, Allah Teala nın kelamına olan ilgisizliğimizi ve Allah Sübhanehu ve Teala nın şiddetli azabını önemsemeyişimizi bir düşünelim! Kendi halimizi selef-i salihin (önceki din büyüklerinin) haliyle bir karşılaştırsak, işte o zaman onlarla aramızdaki büyük farkı anlarız. Pek çoğumuz Kuran okuyor. Fakat okuduğunu anlamak için değil.Allah Teala nın kelamındaki ayetlerden öğüt almıyor, onlarla amel de etmiyoruz. Aksine azap ayetlerini bulutun süzülmesi gibi geçiyoruz. Bütün bunlar kalp katılığından kaynaklanmaktadır.
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! Ne kadar çok vaiz ve konuşmacı var! Ne kadar çok hatip var! 
Fakat buna karşılık vaaz ve öğütlere kulak veren ve onlardan etkilenenler ne de az! Allah ın kelamını dinleyip de Allah Teala nın anılmasından kalpleri ürperenler ne kadar da az! Selef-i salihinin dinleyerek istifade ettiği kıssalardan şimdi ibret ve öğüt alanlar ne kadar da az! 
 
**********************
 
Ey kardeşlerim! Çok tehlikeli bir hastalığı tedavi etmek zorunda olduğumu hatta hepimizin zorunda olduğunu düşünüyorum. Bu hastalık, -Allah Teala nın ihsanda bulunduğu kimseler hariç- zamanımızdaki çoğu kimsenin müptela olduğu ve bulaştığı bir hastalık. Bu hastalık insana yerleşmiş ve onun mutsuzluğuna ve Allah Sübhanehu ve Teala dan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bu hastalık, -Allah bizleri korusun kalp katılığıdır.
 
**********************
 
Peygamber Efendimizin (s.a.v) doğumunu kutlamak,ilahiler söylemekle,şiirler okumakla,tatlılar dağıtmakla olmaz. Gerçek kutlama ancak O nu anlamakla, dinimize yönelmekle,O nun sünnetini yaşamakla,nasuh(halis,temiz ve gerçek) bir tövbe etmekle ve O nun ahlakı ile ahlaklanmakla olur.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim; Allah-u Teala (c.c) bizleri yarattıktan sonra milletlere ve kabilelere ayırdı. Bunun sebebi birbirimizle tanışarak kaynaşmamızdır.Düşman olmamız değildir.Allah (c.c.) insanları Arap, Kürt,Türk gibi farklı dil ve milletlere ayırmıştır.Böyle farklı yaratmasının sebebi insanların birbirlerine üstünlük taslamaları değil,aksine birbirlerini severek kaynaşmaları içindir. İşte bu yaratılış gayesini tam manasıyla anladığımız zaman insanların arasında sevgi,saygı, birlik,beraberlik ve kardeşlik ortamı hakim olacaktır.
 
**********************
 
Tekrar birlik ve beraberlik içinde olabilmemiz için,düşmanlarımızın aramıza koyduğu fitnelerden(karışıklıklardan) ve tuzaklardan kurtulmamız gerekiyor.Hatta bütün insanlığın huzurlu ve mutlu olmasının tek çaresi İslam dininin hakkıyla yaşanmasındadır.Allah-u Teala (c.c) bir Kuran ayetinde şöyle buyurur: Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.(Hucurat-13)
 
**********************
 
Ey Müslümanlar; Ümmetin içindeki fitne ve huzursuzlukları görünce içimiz yanıyor. Müslümanlar arasındaki bu huzursuzluk ve kargaşanın sebebi düşmanların ve Siyonistlerin aramıza soktukları nifak(ara bozuculuk ve fitne) tohumlarıdır.Bu düşmanlar olmasaydı, bütün Müslümanlar kardeş gibi yaşarlardı.Birlik ve beraberlik içinde, huzurlu ve çok güçlü bir yapıya sahip olurlardı.İşte bu kargaşa ve huzursuzluk ortamından kurtulmanın ve güçlenmenin tek çaresi,eskiden olduğu gibi dinimize sarılmakla ve dinimizi hayatımıza yansıtmakla mümkün olabilir.
 
**********************
 
Peygamber Efendimizin (s.a.v) dönemine bakın.Sahabeler dönemine(Efendimize tabi olmuş ilk Müslümanlara) bakın.Tabiin(sahabeleri görüp,onlara güzelce uyanlara) ve Etba-ut Tabiin (sahabelere güzelce uyanları görüp,onlara hakkıyla tabi olanların) dönemlerine bakınız.Onlar hepsi hakkıyla İslam a sarıldıkları,İslam ı olduğu gibi hayatlarına yansıttıkları için her zaman yükselmişler,yücelmişler,şeref ve itibar sahibi olmuşlardır.Ancak İslam ümmeti olarak dinimizin emirlerini terk edip,Peygamber Efendimizin(s.a.v) ahlakından ve sünnetlerinden uzaklaştığımız günden beri hakimiyetimizi ve ilerleyişimizi kaybetmiş,dağılmış ve düşüşe geçmiş bulunuyoruz. 
 
**********************
 
Bizler dinimize sarıldığımız zamanlarda daima medeniyete öncülük ediyorduk.Peygamber Efendimizin (s.a.v) ahlakı ile ahlaklandığımız zamanlarda dünyaya medeniyet dağıtan bizlerdik.Allah rızası için birbirimizi sevip,birlik ve beraberlik içinde yaşadığımız zamanlarda, her zaman medeniyet tarihinde en ileride olanlardık.
 
**********************
 
Hz.Peygamberin (s.a.v) getirdiği nurdan istifade etmeyenler,acıyı yudumlayacaklardır.Ne malın ne de canın fayda vermeyeceği gün olan kıyamet gününde,O nun nurundan, feyiz ve bereketinden faydalanamayanlar parmaklarını ısıracaklar ve büyük bir pişmanlık duyacaklardır. O pişmanlık artık geç olduğu için kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır.
 
**********************
 
İnsanlık eğer Peygamberimizi (s.a.v.) hakkıyla tanımış olsaydı, O nun için her şeyini feda ederdi.O na layık olmaya çalışır,O na büyük bir sevgiyle bağlanırlardı.O nun için gözyaşı akıtmaktan çekinmezlerdi.Ancak insanlık O nu hakkıyla tanıyamadığı için,getirdiği güzellikleri ve faydaları kavrayamadığı için O ndan istifade edememektedir.Az da olsa bir takım insanlar O nu hakkıyla tanımak ve O ndan istifade etmek için insanlık tarihi boyunca onun aydınlattığı kandil etrafında toplanarak,gayret göstermişlerdir.
 
**********************
 
Peygamber Efendimizin (s.a.v) doğumu, karanlık bir geceden sonra doğan güneş gibidir.Onun doğumuyla ortaya çıkan ışık bütün aleme yayıldı ve insanların doğru yolu görmesine vesile oldu.Bütün insanlık onun gelişinden ve getirdiklerinden istifade etti.
 
**********************
 
Rasulullah (s.a.v) dünyaya teşrif etmesiyle, bütün beşeriyeti karanlıktan aydınlığa,cehaletten marifete,(gerçek bilgiye),delaletten(sapkınlıktan) hidayete(dosdoğru hak olan yola) çıkardı.O gönderilmeden evvel insanlık büyük bir bataklık ve buhran içindeydi. Bilhassa Arap yarımadasında ahlaksızlık ve zulüm kol geziyordu.Arapların birbirleri arasında kargaşa ve sorunlar vardı.Peygamber Efendimizin (s.a.v.) gelmesiyle O na iman ettiler.O nun sayesiyle ahlakları düzeldi.Allah-u Teala, Efendimiz (s.a.v) sayesinde onları bir araya getirdi ve kalplerini birleştirdi.
 
**********************
 
Allah-u Teala Hz.Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında Kuran-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır; 
-Ve inneke le alâ hulukin azim.Muhakkak ya Muhammed sen çok büyük bir ahlak üzeresin. (Kalem, 4) ve bir başka ayette de -Vema erselnake illa rahmeten lil alemin.Seni Alemlere rahmet olarak gönderdim.(Enbiya, 107) buyurmaktadır.Allah-u Teala (c.c .) insanlara,cinlere ve hatta bütün canlılara, Peygamber Efendimizi (s.a.v.) rahmet olarak gönderdiğini bildirmektedir.Bizler böyle yüce bir şahsiyeti nasıl anlatabiliriz?
 
**********************
 
Şunu itiraf edeyim ki, ben Hz.Peygamber Efendimiz s.a.v in vasıflarını hakkıyla anlatmaktan acizim.Çünkü o normal bir şahsiyet değildi ki, O nun yüceliğini,getirdiği fayda ve menfaatleri sayabilecek kimse olsun.Ben itiraf ediyorum ki, O na karşı vefayı eda edemiyorum.İnsan ne kadar zeki,ferasetli (anlayışı kuvvetli) ve hayal gücü yüksek olursa olsun,Hz. Peygamber Efendimizin niteliklerini ve güzelliklerini tam olarak anlatamaz.Her insan onu hakkıyla anlamaktan acizdir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim;dünyanın her tarafındaki Müslümanlar dinimizce mübarek kabul edilen (ilahi hayrın bulunduğu) zaman dilimlerini en güzel şekilde kutluyorlar.Hiç şüphesiz bu bereketli zamanların en başında gelen, Efendimizin (s.a.v) doğum günüdür.Müslümanlar bu geceyi büyük bir aşk ve muhabbetle kutlamaktadırlar.
 
**********************
 
Ey Rabbimiz!Bu evliyaların (Sana yakın olan dostlarının) yüzü suyu hürmeti için bize kendi muhabbetini lutfeyle.Onları sevmekle,kendi sevgini bize nasip eyle.Ey Rabbimiz! Her hatme yaptığımızda,dua esnasında söylediğimiz gibi,bu evliyaların muhabbeti sayesinde bize kendi muhabbetini ver.Allah a manen yakın olan dostlarını sevmek,onları zatları için değil Allah için sevmektir. O evliyanın sevgisi insanı Allah ın muhabbetine kavuşturur.Onun için biz, o muhabbeti istiyoruz.
 
**********************
 
Her mürid (her maneviyat yolcusu) bilmelidir ki,bu adapları ihmal ettiği zaman,terk ettiği zaman kendisinin Allah katındaki itibarı ve kıymeti düşmektedir.Hatta insanların gözünde bile değeri azalmaktadır.Bu adapları yaşamak için gayret gösteren, çabalayan kimsenin ise kıymeti artıyor.O kişi Allah indinde de değer ve itibar kazanıyor.
 
**********************
 
Âlimlere gelince,onların yükü daha da ağırdır.Müslümanlara helal ve haramı öğretmeleri, onları sahih bir şekilde İslam dinine,bu adaplara yönlendirmeleri gerekmektedir.İnsanlara iyi bir örnek olmaları lazımdır.Biz Şeyh Hazretlerinden öğrenmemiz gereken her şeyi duyduk ve öğrendik.Bize kalan tek şey,artık bunları tatbik etmek, bildiklerimizi hayatımıza yansıtmaktır.
 
**********************
 
İnsanı küçük düşüren,onu alçaltan her şey,yalan söylemek,hırsızlık yapmak,başkalarını çekiştirmek,haksızlık etmek gibi şeylerin hepsi İslam dininin dışladığı,hoş görmediği,kabul etmediği şeylerdir.Yüce Allah bunlara karşı savaş ilan etmiştir.Bunlar İslam dininin karşı çıktığı şeylerdir.Müslümanların güzelliklerle süslenip,kötülüklerden sakınmaları gerekmektedir.
 
**********************
 
Her biriniz görevini,sorumluluğunu bilip,vazifesini yerine getirirse,Sadatlarımızın da (bu yolun önde gelen büyüklerinin de) himmet (tüm kalbi güçleri ile gösterdileri gayret ) ve bereketleri gelecek ve böylece bu adaplar devamlı ve baki kalacaktır. 
 
**********************
 
Mademki bu adaplarda tüm insanlık için fayda ve menfaat vardır,o zaman hepimizin bu adapları korumak için gayret göstermemiz gerekiyor.Bu adapları olduğu gibi muhafaza etmemiz gerekiyor. Özellikle alimlerin uyanık olmaları,daha fazla gayret gösterip bu adapların değişmesine,içlerine başka yanlışların girmesine engel olmaları gerekiyor.Buna dikkat etmeleri gerekiyor
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar!Bizler tüm dünyayı incelediğimizde,Şeyh Hazretlerinin (k.s.) adapları gibi net, berrak, sadece İslam a hizmet eden,menfaatten,siyasetten,art niyetten uzak olan başka bir tarikat göremiyoruz. Bundan dolayı Şeyh Hazretlerinin adapları toplumun her tabakasında kabul görmektedir.Gerek bu ülkede, gerek başka ülkelerde, Şeyh Hazretlerinin tarikatı kabul görmekte ve herkes tarafından takdir edilmektedir.
 
**********************
 
Allah a şükürler olsun ki,bu yola mensup olan insanlar,yapmaları gerekenin şuuruna varıyorlar.Bu tarikat
(bu manevi eğitim yolu) müslümanın, İslam a sarılmasına vesile oluyor.Bu yol İslam dininin güzel bir şekilde yaşanmasına vesile oluyor.Kişi müslümanlığıyla iftihar edecek derecede İslam ı tatbik ediyor.İslam ı hayatına yansıtıyor.Bunun en belirgin alameti,Şeyh Hazretlerinin dergâhında görülen İslami kalabalıklardır. İnsanların bu yönelişleri,kötülükleri terk edişleri ve İslam ı doğru bir şekilde yaşamaları,Şeyh Hazretlerinin tarikatının insanlara İslami şuuru kazandırdığının en büyük delilidir.
 
**********************
 
Müslümanım diyen herkes,Allah ın(c.c.) emirlerini yerine getirmek,Allah ın (c.c.) yasak ettiklerinden sakınmak mecburiyetindedir.Ama maalesef müslümanların büyük bir kısmı, nefislerinin hevasına (arzu ve isteklerine) uyup Allah ın emirlerini ihmal etmekte ve Allah ın yasak ettiklerinden korunmamaktadırlar.Nefisleri onları aldatmakta, taat ve ibadetten uzaklaştırmaktadır.
 
**********************
 
Babam Şeyh Hazretlerinden duydum,o şöyle buyuruyordu: Nakşibendi-Haznevi tarikatı,Hz.Peygamber in (s.a.v.) şer-i şerifinin (getirmiş olduğu ilahi emir ve yasakların,İslam dininin getirdiği yükümlülüklerin) ta kendisidir. Bu tarikat (bu manevi eğitim yolu) müslümanın,İslam dinine sarılması için en büyük vesiledir.Sahih itikadı tashih etmek (doğru bir şekilde sahih inanca sahip olmak) için en büyük araçtır.Bunun içindir ki, Şeyh Hazretlerinin tarikatına (yüce manevi eğitim yoluna) mensup olan kişinin,Hz.Peygamber in (s.a.v.) şer-i şerifini,sünnetini hayatına yansıtması gerekmektedir.O nun ahlakıyla ahlaklanması gerekmektedir.İslam dininin emirlerini yerine getirmesi,yasak ettiklerinden sakınması gerekmektedir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, şüphesiz Sadatlarımızın (bu yolun ve İslam dininin büyüklerinin) yolunu ve adabını(yollarının esaslarını,onların yüce usullerini) takip etmek,Hazreti Peygamberin (a.s.) sünnetini ve ahlakını takip etmek demektir. Hazreti Peygamberin yolunu ve siretini (sahip olduğu hali ve ahlakı) takip etmek, Yüce Allah ın yolunu takip etmek demektir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, kendimize gelmemiz lazımdır. Düşünmemiz ve uyanmamız lazımdır. Tarikatın adaplarını (tasavvuf yolunun esaslarını) yaşamak,şeriatın ahkamıyla (yüce İslam dininin emir ve yasaklarıyla) amel etmek noktasındaki durumumuza bakmalıyız.Halimizin ne olduğunu öğrenmeliyiz, bilmeliyiz.Bunu geçmiş olan kısmı da dahil, ömrümüzden kalan şu az zamanı değerlendirmek ve tüm ömrü hayırla geçmiş bir hale çevirmek için yapmalıyız.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, eğer düşünürsek bu adapların(maneviyat yolunun esaslarının) ihmalinde zararımız olduğunu anlarız. Bu durumda kişi hiçbir faydanın sahibi olmayacaktır.Çoğumuz varlıklı bir kimseye, ondan bize bir fayda hasıl olması için önem veriyor,ona saygı ve hürmet gösteriyoruz.Fakat düşünemiyoruz ki bizim için en üstün fayda ve menfaat bu adaplardadır.Buna rağmen ondan uzak kalıyoruz.Eğer bunu idrak etseydik,anlasaydık,bu hale düşmezdik.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, biz teessüf ediyoruz.(üzülüyoruz.) Ufak ve değersiz bir şey için, kurtuluş ve felah yolunun terk edilmesine, Allah a doğru giden yolun bırakılmasına üzülüyoruz.Değerli kardeşlerim, hepimizin tek tek düşünmesi gerekiyor.Acaba kendisi hangi yoldadır? Nefse tabi olan bir yolda mı, yoksa tarikatın adaplarını üzerinde mi yürümektedir?
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, nefsin olumsuz isteklerine tabi olan,nefsine teslim olan bir kimsenin, anlaşılıyor ki cesareti yoktur.Onun nefsine hâkimiyeti yoktur.Ona hakim olan nefsidir.(kendi egosu ve bencilliğidir.). 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, aklı başında olan bir mürid ,(Allah ın rızasını bulmak için tarikata girmiş birisi) nefsin arzularına tabi olmakla,Allah ın emrine uymak arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında şüphesiz ki o, Yüce Allah a doğru giden yola ve O nun itaatine yönelecektir.Bunu kendisine seçecektir.Şüphesiz bu tercih, onun akıllı birisi olduğunun en büyük delilidir. 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,nefsine hakim olan,onu terbiye etmeye çalışan birisine,ilk başlarda bu adapların tatbiki zor gelebilir.Fakat uygulamaya devam ettikçe,zamanla kolay gelmeye başlar. Artık adapları rahatlıkla tatbik etmeye başlar ve hali en güzele doğru değişir.Nefsi emarelikten (hep kötülüğe sevk etmekten) çıkar ve mutmaine (itaatla huzur bulmuş) bir hale gelir .Artık bu insan Beyazidi Bestami nin buyurduğu gibidir: Ben kendi nefsimi o sevinip, mutlu oluncaya kadar zorlayarak Yüce Allah a sevk ettim.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, müridin kendisi için bir ölçüye, bir mizana sahip olması gereklidir. Kendi nefsine baktığında,takvalı olmak,ibadet yapmak,bu tarikatın adaplarını yaşamak, Kuran okumak eğer ona ağır geliyor ve buna karşılık kötülükler,nefsin hoşuna giden ameller ve hareketler (fısk-u fücur) ona hoş geliyorsa, o mürid anlamalıdır ki o daha yolun başındadır.Bir şey kazandığı da yoktur. 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, bu adapların sevabı o kadar büyüktür ki, nefsi emareye (kötülüğe sevk eden nefse) onlarla amel etmek,onları kabul etmek çok ağır geliyor. Bu nedenle de onları yüklenmek istemiyor. Babam Şeyh Hazretleri şöyle buyururdu: Bu adapların yüksek sevabı karşısında kişinin iki seçeneği vardır. Ya nefsine tabi olacak, nefsin arzu ve isteklerine uyacak ve Yüce Allah ın lutfundan, kereminden mahrum kalacak ya da nefsine karşı gelecek,bu adaplara tahammül edecek,onlarla amel edecektir.O zaman da maneviyatı kazanacaktır.
 
**********************
 
Hepimizin gayreti ve en önemli gayesi bu adapları neşretmek olmalıdır.Gözleriniz dünyada ve insanların elindekini elde etmekte olmamalıdır.Sadatlarımız(r.a.nhüm) bütün var güçleriyle bu adapları muhafaza etmeye çalışmışlardır.Onlar bu adapları olduğu gibi korumuşlardır. Menfaatten uzak tutmuşlardır.Sizler de Sadatlarımızı (r.a.nhüm) örnek alarak,bu adapları dünya menfaatlerinize ve şahsi çıkarlarınıza alet etmeyiniz.
 
**********************
 
Bir âlim eğer Sadatlarımızın (r.anhüm) adaplarıyla boyanmamışsa, insanlar zaten sözden doymuş ve usanmışlardır.Onların sizin icraatlarınızdan etkilenmeleri lazımdır. Eğer biz kendi nefsimizi ıslah etmemiş, insanların yakalanmış olduğu hastalığa biz de yakalanmış isek, insanları nasıl kurtaracağız.Şairin dediği gibi: 
Eğer ev sahibi davulu çalacak olursa,
Ev halkının oynamaktan başka çaresi olmaz. 
 
**********************
 
Daha önce de sizlere söylediğim gibi, herkesten önce bizim bu adaplarla boyanmamız gerekiyor Bu adapları kendi hayatımıza yansıtmamız lazımdır ki,sözlerimiz insanlarda etkili olsun.Bizim örnek olmamız gerekmektedir.Bilmelisiniz ki,söylemek,anlatmak yeterli değildir.
 
**********************
 
İnsan,gösterdiği gayret ve çabası ölçüsünde Sadatların(r.anhüm) himmet ve bereketinden yararlanır. Ne kadar gayret gösterirse, o kadar muvaffak olur. İnsan çaba sarf ederse, mutlaka başarıya ulaşır.Eğer kişi kendi evinde ya da sohbet evinde oturur,insanların yanına gelmesini beklerse,bir şey elde edemez.İstifade edemez.
 
**********************
 
Babam Şeyh Hazretleri (k.s.) sorumluluklarından kaçanlar için,falan kişi neme lazım cemaatinden oldu,diyordu.Yani o kimse bana ne diyordu. Tarikat imar oldu ya da bozuldu veyahut yıkıldı onun umurunda değil.Bizlerin böyle olmamanız lazım.Bu adapları neşretmek,sizlerin en önemli işi ve görevi olmalıdır.Bunu umursamayan insan,insanlığını kaybetti,onu yitirdi demektir.
 
**********************
 
Sizlerden istediğim şey şudur: Hepinizin sorumluluk hissetmesini istiyorum. Her biriniz bu adapları muhafaza etmek için gayret gösterin.Şeyh Hazretlerinin(k.s.) adabını olduğu gibi insanlara sunun.Derdiniz,amacınız bu adapları muhafaza etmek, korumak olsun. Her biriniz şuur etmelidir ki,bu tarikatı neşretmek sadece benim vazifem değildir.Bunun tek sorumlusu ben değilim.Her birinizin tek tek sorumlu olduğunu hissetmesi lazımdır.
 
**********************
 
Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:Sizden biriniz kendi nefsi için istediği bir şeyi, müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.Yani kâmil iman sahibi olmuş olamaz.Bundan dolayı Sadatlarımız(r.anhüm) insanlara faydalı olabilmek için, büyük gayret gösteriyorlardı. Bu adapları neşretmek için büyük çaba sarf ediyorlardı. Çünkü insanların fayda ve menfaatini bu adaplarda görüyorlardı.İnsanların manevi hastalıklardan kurtuluşunun bu adaplarda olduğunu görüyorlardı. İnsanların saadetini bu adaplarda görüyorlardı. Bunun için en önemli işleri, bu adapları müslümanlar arasında neşretmekti. 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam Şeyh Hazretleri şöyle buyuruyordu:Tarikat edep tarikatıdır. Medine-i Münevverede yaşayan yüz yaşlarını geçmiş kurraların şeyhi El Hasan adlı bir şahış vardı.Babam Şeyh hazretleri, dedem Şeyh İzzeddin hazretleriyle o zatın ziyaretine gidiyordu. O zat,babama şöyle demişti:Ben Hareme gittiğimde,Hz.Peygamberin(s.a.v.) ravzasına gittiğimde, oradaki edep ve terbiyesinden Şeyh hazretlerinin müritlerini hemen tanıyordum.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,dediğimiz gibi gösterilen bu edep ve terbiye aslında Allah adır.Şeyh hazretlerine ve hatta Hazreti Peygambere dahi (a.s) değildir. Net olarak Allah adır. 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,Şeyh hazretlerinin huzurunda bulunduğumuz zamanlarda,onun karşısında diz üstünde oturanlar oluyordu.Onları gören bir kimse derdi ki;Bu insan çok edepli,çok terbiyelidir.Değerli kardeşlerim,Şeyh hazretlerini huzurunda diz üstünde edepli oturan birisi daha sonrasında sağa sola yönelmemelidir.Değerli müminler,edep ve terbiye sahibi olan bir kimse,nasıl masiyet ve günah işleyebilir. Elbette o bunları işleyemez ve masiyetlere tahammül edemez.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam Şeyh hazretleri şöyle buyururdu:Şeyh Hazretlerinin dergahına gelip,bu toplumun,bu cemaatin içine katılan kimse daima uyanık, terbiyeli ve mütevazi olmalıdır.Gafil olmaması lazımdır.
 
**********************
 
Sadatlarımızdan öyle zatlar vardı ki, kendileri yalnız başlarına odalarında kaldıkları zaman bile ayaklarını uzatmaya utanıyorlardı.Hatta yattıkları ve uyudukları zamanlarda bile Allaha olan edeplerinden ayaklarını uzatamıyorlardı.Yüce Allahın murakabesi onların kalbinde öylesine güçlüydü ki, yattıkları zaman diğer insanlar gibi ayaklarını uzatamıyorlardı.Yüce Allah bana muttalidir, beni görüyor.diyorlardı.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,insana zahiren edepli olması yetmemektedir.Mümkündür ki insan zahiren bir iki saat edepli davranabilir.Ama daha sonra sıkılıp,onu terk eder.Malumunuzdur ki edep ve terbiye,kalpte Yüce Allahın azameti ve şuurunun olmasına bağlıdır.İnsanın Allahın azametinin ne kadar büyük olduğunu, kalben hissetmesi lazımdır ki edepli olabilsin.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,edep kazanılması öyle kolay olan bir şey değildir.Örneğin çölden gelen birinin fazla bildiği bir şey yoktur.Ona, Gel sen de ehli ilim, ehli irfan kimseler gibi terbiyeli ol.diyemeyiz.Ona yavaş yavaş bunu öğretmek lazımdır.Değerli kardeşlerim, böyle kimselerin hemen edep sahibi olmaları beklenemez.Çünkü edepli olabilmek için, mutlaka kalpte bir şeylerin olması lazımdır.Onu edebe,terbiyeye götürecek olan işte budur.Kalbinde sıdk ve ihlas olmayınca,insanın edepli ve terbiyeli olması mümkün değildir. 
 
**********************
 
Edebin her şeye karışması ve her şeyle beraber olması gereklidir.Mesela insan, namazı huşu ve hudu içerisinde,sükunet halinde ve kalbi Allaha bağlı olarak kılarsa,Yüce Allaha karşı edepli davranmış kabul edilir.Namaz kılan bir kimse,eğer namazın içerisinde namaza aykırı hareketler yapıyorsa,onda şuur, huşu ve hudunun bulunduğu ve o kişinin edepli olduğu söylenebilir mi Şüphesiz ki bu söylenemez.Namazın içinde edebe aykırı hareketleri varsa, malumdur ki o insan edepten mahrumdur.Hudu ve huşu içerisinde, şuurlu bir şekilde, murakabe halinde namazını kılan kimse,şüphesiz ki o,Yüce Allahın azametinin ne kadar büyük olduğunun farkındadır ve edep sahibidir.Böyle bir insan önüne bir masiyet,bir günah çıktığı zaman da Allahın azametini şuur eder ve o haramdan ,o masiyetten uzak kalır. 
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,edep çok önemli bir haslettir.Edep sahibi birisi görüldüğünde,onun bu halinden,bu yoldan bir şeyler anladığı,hissettiği ve maneviyatı olduğu anlaşılır.Onun edebi buna bir delil teşkil eder.Bundan dolayı herkes kendi makamının ve şahsiyetinin gerektirdiği edebi ve terbiyeyi takınmak zorundadır. 
 
**********************
 
İslam dininde edep çok önemlidir. Nakşibendi-Haznevi tarikatında da edep çok önemlidir.Tarikat mensubu olan birisi edeb sahibi olmazsa bu yoldan istifadesi olamaz. Nakşibendi tarikatının reisi olan Şahı Nakşibend(k.s.) hazretleri bu konuda şöyle buyurmuştur: Edebi olmayan kimse,Yüce Allahın(c.c.) lütuf ve kereminden mahrumdur.
 
**********************
 
Şeyh Hazretlerinin emirlerini önemseyen,onu mühim gören bu insanların yapmaları gereken şey,Şeyhin onlara emrettiği ibadetleri ve tarikatın adaplarını yerine getirmeleridir.Cenab-ı Allah´ın razı olacağı bu emirleri önem vererek yapmalarıdır.´İşime gidiyorum,ziraatle,ticaretle uğraşıyorum.Meşgulüm.İşim gücüm var.Bundan dolayı mazurum,hatam yok.´dememelidirler.Çünkü sadatlarımız bizden daha tecrübeli ve daha akıllıdırlar.Bize düşen onların emirlerine itaat etmektir.Onlar bizlere Allah´ı(c.c.) razı edecek ve bizim yararımıza olan şeyleri emrederler.Bizleri Allah´ı (c.c.) kızdıracak ve zararımıza olan şeylerden de nehyederler.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim! Her birimizin tek tek Şeyhimizin gösterdiği çaba gibi,çaba göstermek zorundayız.Herkes makamına göre,Şeyh hazretlerine olan yakınlığına göre çalışmalıdır.Halife alim gibi değildir.Alim olanlar olmayanlar gibi değildir.Alim olmayanlar da uzak olan mürid gibi değillerdir.Hepimiz bu adapların bekası için büyük bir hırsla çalışmalıyız.
 
**********************
 
Allah´a hamd olsun ki,babam Şeyh Hazretleri faziletli bir insandı.Hikmet ve akıl sahibiydi.O Allah´ın nuruyla nazar ederdi.Bundan dolayı ,onun tarikatı insaf sahibi insanların indinde her zaman makbuldü.
 
**********************
 
Bizler eğer bu yola intisabımızda sadık isek,tarikatımızın adaplarına karşı gayretli isek,bize düşen Sadatlarımızın (r.anhüm) çabaları gibi bu yolda çaba göstermektir. Sadece onların üstün faziletlerini zikretmekle kalmayıp,onların boyası ile boyanmamız gerekmektedir.Onların güzel amellerini anlatmakla yetinmeyip,o amellerden bizim de istifade etmemiz,üstünde yürüdükleri yolu takip edip,onu muhafaza etmemiz gerekmektedir.
 
**********************
 
Aziz kardeşlerim ! Ben Allah´ın aciz bir kulu olarak,insanların Şeyh Hazretlerinin dergahında toplanmalarından dolayı Allah´a hamd ediyor ve O´na şükrediyorum.Hiç şüphesiz ki bu bir araya geliş,tamamen Allah´ın rızası içindir.Şeyh hazretlerinin eseri olan bu toplantı bizlere Allah-u Teala´yı ,dinimizi,Peygamber Efendimizin ahlakını ve tarikatımızın adaplarını hatırlatıyor.Bunlardan dolayı hepimizin Cenab-ı Allah´a hamd etmesi gerekmektedir.
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar!Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam duayı musibetlere karşı korunmak için vesile edinmiş ve dua etmiştir.Biz de bu durumumuzdan kurtulmak için Allah-u Teala ya dua etmeliyiz,O´na yönelmeliyiz.Dua ile ilgili olarak Allah-u Teala Kur´an-ı Kerim´de mealen şöyle buyurmaktadır: " Rabbiniz olan bana dua ediniz ki duanızı kabul edeyim. Başka bir ayette Allah-u Teala Peygamber Efendimize hitap ediyor ve mealen şöyle buyuruyor "Kullarım beni senden sorsalar onlara de ki; Rabbim size yakındır,dualarınızı kabul eder.O halde Rabbinize icabet edin.Umulur ki felaha kurtuluşa erersiniz. Değerli Müslümanlar! Hiçbir peygamber yoktur ki zorluklar,musibetler karşısında, savaşlarda ve cihad esnasında Allah-u Teala´ya dua etmemiş olsun.O halde biz de Allah-u Teala´ya dua edelim.
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar! Peygamber Efendimizi sevmeyen düşmanları, O´na bir eksiklik, bir noksanlık nisbet etmek istediler.Bunun için çok çaba gösterdiler.İslam´dan önceki ve sonraki tüm dönemlerde Peygamber Efendimizde(a.s.) hiçbir eksiklik, hiçbir noksanlık bulamadılar. Allah-u Teala onların bu isteklerini yüzlerine vurdu.Ebu Süfyan Rum diyarına gittiği zaman Rum kralı Herakıl kendisine;´Peygamberi anlat,onun hakkında neler dersiniz.´dedi. O dedi ki; Ben ve bütün Mekke ehli asla onun yalan söylediğini görmedik ve O asla yalan söylemez.´ O zaman Rum kralı Herakıl dedi ki:´Madem ki sizlere yalan söylemez, Allah-u Teala´nın adına nasıl yalan söyler´. ve ona Peygamber Efendimizin davasının hak üzerinde ve doğru olduğunu söyledi.
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar!Peygamber Efendimizin (a.s.) mevlid-i şerifini kutlamanın bu kadar büyük ve azim olmasının nedeni, Peygamber Efendimizin(a.s.) çok büyük ve azemetli olmasındandır.Allah-u Teala Peygamber Efendimize verdiği nimetleri bütün insanlığa kati delillerle ispat etmiş göstermiştir. Bundan daha güzel ne olabilir.
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar!Peygamber Efendimize(a.s.) gönderilen vahiy bütün müslümanlara, alimlere,mürşitlere kendilerine yol edinmeleri ve O´nun ahlakıyla ahlaklanmaları için yeterlidir. Allah-u Teala Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellemi peygamberlerin sonuncusu ve tamamlayıcısı olarak gönderdi.O´nun şer´i şerifi, önceki peygamberlerin şer´i şeriflerinin hükmünü iptal etti.Onlarda bulunan bütün güzelliklerin hepsi Peygamber Efendimizin ahlakında ve şer´i şerifinde mevcuttur.Bundan daha büyük,daha değerli bir şey ne olabilir ki!.
 
**********************
 
Değerli Müslümanlar!Şu anda gerek burada ve gerekse de dünyanın her yerinde,müslümanlar Peygamber Efendimizin(a.s.) mevlid-i şerifini kutlamakta ve O na olan sevgilerini göstermektedirler.Gerçekte Peygamber Efendimizi (a.s.) tazim etmek;O´nun ahlakıyla ahlaklanmak,sünnetini tatbik etmek ve yolunda yürümekle olur.Sadece zahir ile iktifa etmek yeterli değildir.Allah-u Teala´dan umudum; O´nun emirlerini yerine getirerek, yasaklarından sakınarak,Peygamber aleyhisselatu vessalamın ahlakıyla ahlaklanarak, sünnetini tatbik ederek, içten bir tazim etmeye bizi muvaffak eylemesidir.Sadece zahirde kalıp,kabuğu tutup,içini terk etmekle değil.
 
**********************
 
Hak ve gerçek tasavvuf odur ki,insan ve Allah arasındaki alakayı,sonra insan ve insan arasındaki alakayı güzelleştiriyor.Bunu sağlayan muhabbet ve yardımlaşmadır.Onun için değerli müminler,sadatı sofiye şöyle buyurmuşlardır: İnsanın hem dünyası ve hem ahireti muhabbet ile olur.Dünya ve ahiretin işlerinin inşası ve ayakta durmasının en güzel ve en güçlü yolu muhabbet ve yardımlaşmadır.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam ve Şeyhimin tarikatı sevgi tarikatıdır,ihlas tarikatıdır, vefa tarikatıdır.Evet değerli kardeşlerim,hep dolu ihlastır.Dolu muhabbettir.Hepsi sevgidir, ilimdir, irfandır,gayrettir ve ihlastır.
 
**********************
 
Tarikat, Peygamber aleyhisselatu vesselamın şeriatına hizmetkardır.Hatta tarikat,şeriatın bizatihi kendisidir.Herhangi bir tarikat kıl payı kadar şeriata muhalif olursa işte o yalandır, iftiradır, kandırmacadır.Onun zararı menfaatinden daha fazladır.
 
**********************
 
Mağfiret ve Rıdvan her ikisi kimin içindir değerli müminler Bunlar ölmeden önce hayattayken, hastalanmadan önce sağlıktayken,yaşlanmadan önce genç iken,fakirleşmeden önce zengin iken,meşgul olmadan önce boş vakti var iken kendine dikkat eden,fırsatları ganimet bilen ve Yüce Allah´ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber´in(a.s.) ahlakını tatbik eden içindir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, Rıdvan´a gelince, Allah´ın rızasına gelince o kimin içindir Bütün hayatını takva üzerine kurup tesis eden,gençliğini Allah huzuruna kabul edilmek için hibe eden ve bu dünya hayatının kendisini asla fitneye düşürmediği ve aldatıp gurura sürüklemediği kimse içindir.
 
**********************
 
Allah-u Tela şöyle buyuruyor:Şunu iyi biliniz ki,dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlencedir. Bir süstür. Aranızda böbürlenme,mal toplama ve evlat konusunda çokluk yarışıdır.Tıpkı ekinleri bitirip çiftçiyi hoşnut eden bir yağmur gibidir.Sonra o bitki daha da serpilip gelişir. Sonra onun sarardığını görürsün. Daha sonra ise tamamen kurur ve ot olur. Ahirette ise hem şiddetli bir azap hem de Allah tarafından bir mağfiret ve rıdvan vardır.Dünya hayatı bir aldanış metaından başka bir şey değildir.
 
**********************
 
Ey mümin kardeşlerim,bugün dünyadır, yarın ise ahirettir.Bugün yaşam vardır.Yarın ise ölümdür.Bu gün özgürlük,şehvetler,isyanlar ve hevesler söz konusudur.İnsan dilediğini yapabilir.Ama yarın ise kayda geçirilmiş sayfalar ve meleklerin senin aleyhindeki reddedilmeden kabul edilen şahitlikleri vardır.Hatta senin bizzat azaların ve organların aleyhinde şahitlik yapacaktır.İşte o zaman seni yaratan,ilahi adaletin izzetiyle sana; Kendi yazdığın kitabı oku.Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. buyurduğu vakit Yaratıcının karşısında duyduğun utanç ve mahcubiyetten eriyeceksin.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, akıl sahibi odur ki,işlerin hep sonunu düşünür.Kendisine gülümsediğinde dünyanın gülümsemesiyle gurura kapılmaz.Zeki ve iradesi güçlü o kimsedir ki, kendisine her ne kadar gençlik,makam,servet ve güç bahşetse de bu hayatın süslerine aldanmaz.Çünkü biliyor ki gündüzden sonrası gecedir.Bahar çiçeklerinden ve güllerinden sonra,sonbaharda bütün yapraklar dökülür ve kış mevsiminde ise o güller birer dikene dönüşür.
 
**********************
 
Peygamber Efendimiz (sav) akıllı olan kimseyi şöyle tarif etmiştir: Akıllı, kendi nefsini muhasebe eden, ölümden sonrası için çalışandır. Cahil ise;nefsini muhasebe etmeyen, nefsin hevasına uyan ve hem de Yüce Allah´tan emniyet ve güvenceyi dileyendir, bekleyendir.
 
**********************
 
Şeyh Hazretleri (ks),insanların mezheplerine,mensubiyetlerine ve milliyetlerine bakmaksızın bütün insanları birbirleriyle kaynaşmaya, ülfet etmeye, birbirini sevmeye, birbirleriyle yardımlaşmaya davet ediyordu.Bunu yaparken de bir insanın hayatının ancak kardeşinin hayatı ile, onun sayesinde istikamet kazanabileceğini söylüyordu.Müslümanın kendi hayatının ancak barış ve birlik sayesinde kaim olabileceğini vurgulardı.Fertlerin birbirinden nefret ettiği, evlatlarının birbirini boğazladığı bir toplumun binası nasıl ayakta durabilir ki.Toplum binası ancak ve ancak birbiriyle yardımlaşmak,kardeş olmak ve de aralarında tefrikaya, düşmanlığa bozgunculuğa sebebiyet veren her şeyin atılmasıyla inşa edilebilir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,alacağımız derslerden birisi de; Sadatı kiram hazretlerinin bütün hayatlarını ilmin hakikatini beyan etmek ve hanif dinin öğretilerini yaymak uğruna tüketmiş olmalarıdır.Bu hanif dinin tüm değerlerine,şanına ve adabına net bir şekilde hayatlarını vermişlerdir.Gerçek ve sahih olan tasavvufu ihya etmişlerdir.Ona hayatiyet vermişlerdir. Yorulmak bilmeden bu yolda çabalamışlardır.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,babam Şeyh hazretlerinin bize nasihat eden sesi hala kulaklarımızda yankılanıyor.O diyordu ki: Gözünüz başkalarının malında olmasın. İnsanlar gelerek etrafınızda toplandıklarında gurura kapılmayın. Şeyh hazretleri böyle büyük toplumlarda konuşurken yemin ederek: Vallahi, billahi ve tallahi.Ben sizin aranızda kendimden daha eksik, daha aşağı bir kimse görmüyorum. diyordu.
 
**********************
 
Müstakim olan bir kimseyi,nefsinin yolsuzluklara yönlendirmemesi lazımdır.Dünyanın onu kandırmaması lazımdır.Allah ın zikir ve ibadetinden alıkoymaması lazımdır.Kendi kalbini nefsine ve dünyasına bağlayıp,Yüce Allah ın yolundan çıkmamalıdır.Nefse ve dünyaya önem vermemelidir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,müstakim olan insan sabırlı ve dayanıklı olmalıdır.Ona kötü sözler söylenirse, küfredilirse o karşılık vermemelidir.Kötü sözlere,iyilik ve güzellik ile karşılık vermelidir.Sanki o kötü sözler kendisine söylenmemiş gibi davranmalıdır.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, müstakim kimdir Şeyh hazretleri müstakim olan kimseyi, bir dağa benzetmiştir.Nasıl ki havaların şiddetli soğuk ya da şiddetli sıcak oluşu,rüzgarların şiddetli esişi,o dağa hiç bir tesiri etmiyorsa,işte müstakim olan bir kimse de bunun gibidir.Onun başına ne kadar musibetler, sıkıntılar, darlıklar gelse de ,bunlar ona tesir etmiyor.Kendi istikametinde devam ediyor.Hiç kimse ona zarar veremiyor.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, istikamet Peygamberin(a.s.) şeriatına uymaktır.İstikamet emirleri tatbik etmek ve yüce Allah ın nehy ettiklerinden uzak kalmaktır.İstikamet nefsin hevasına tabi olmamaktır.Çünkü nefsin hevasına tabi olunduğu zaman o kalbin basireti kör olur.O kalp doğruyu yanlış,yanlışı da doğru algılar.Delaleti, hidayet,hidayeti de delalet olarak görür.İşte nefse tabi olmak insanın basiretini köreltir ve insanı böyle yanlışlıklara götürür.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, sabırlı olalım. Sabır ile her şey hallolur. Yalnız sabrımızla beraber kendimize de dikkat edelim.Yanlışlık yapmayalım.İslam dininin adaplarına uygun hareket edelim. Adaplarımızı koruyalım. İnsanlık alemine faydalı olalım. Devletimize, milletimize ve memleketimize faydalı olan hareketi yapalım, onları rahatsız etmeyelim. Peygamber aleyhisselatu vesselam şöyle buyurmuştur: Erkek aceleci olan değildir. Erkek ve şecaat sahibi olan kimse sabırlı olandır.Öfkelendiği zaman kendini tutandır.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, aramızda olan bu sıla, bu akrabalık şeriatın özünde olan adaplar sebebiyledir. Şeriata uygun olan adaplar sebebiyledir. Onun için bu adapları bidatlardan, muhalefetlerden korumamız lazımdır ve bu adapları hakkıyla koruyup dünya menfaatimiz için, siyaset için kullanmamamız lazımdır. Çünkü böyle adapları istismar ederek siyaset ve makam için kullanılması caiz değildir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, bu şekilde buraya gelen bir kimse kendi nefsini noksan görmelidir. İbadetlerinde noksanlık görmelidir ve Şeyh hazretlerinin adabı ile Şeyh hazretlerinin adabını tatbik etmekle şifa ve tedavi aramalıdır.O zaman faydalanır, hayır ve bereketler alır.Buraya geldiğiniz zaman ibret almazsanız, hayır ve bereket almazsanız.Eğer bu adaplarla amel etmezseniz, birbirinizden ibretler almazsanız, peki nasıl faydalanacaksınız Nasıl kendi nefsinizi tezkiye edeceksiniz Bu mümkün değildir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, Peygamberin(a.s.) şeriatındaki istikamet, doğruluk ve ona göre hareket etmek nimetlerin en büyüğüdür.İnsan bu istikamette olduğu müddetçe,Yüce Allah ın en büyük ikramı ve rahmetini kazanmış olur.Değerli kardeşlerim, babamdan şöyle duydum; Yüce Allah kimin hayrını dilerse,onun gönlünü ve kalbini hayra açar.Onu muvaffak kılar. Onun azalarını ibadete, amel etmeye, gayrete muvaffak eder.Ona güç verir ve ona gayreti ihsan eder.
 
**********************
 
Sen Allah-u Teala´nın dini için, rızası için yaralı ol.Dünya ve başka şeyler için değil. Allah-u Teala´nın rızası için yaralı ol. Tıpkı şairin dediği gibi: Nice insanlar vardı ki onlar, mal mülk sahibi idiler.Fakat bu dünyadan gittiler.Onların elinde hiç birşey kalmadı.Keşke bilebilseydim bu mal, mülk acaba kimin olacak. Akıllı insan Allah-u Teala´nın rızası için gayret eder. Kalbinin rahatlığı ve mutmain olması için dünyada zahit olur.Tıpkı seyyidina Ömer İbni Hattap (r.a) buyurduğu gibi davranır; Dünyada zahit olmak, kalbin rahatlığı ve mutmain olmasına en büyük sebeptir.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, bizler uyanık olalım.Böyle mübarek bir topluluk içine girdiğimiz zaman, buradan faydasız dönmememiz lazımdır.Baktık birisi Allah´ı zikrediyor, ondan ibret alalım. Birisi ibadet yapıyor, ondan ibret alalım.Birisinin ahlakı güzeldir,mütevazi bir şahsiyettir.Ondan güzel ahlakı alalım. Diğeri onun sireti, onun adabı doğru ve dürüsttür. Ondan da ibret alalım ve bu şekilde bu mübarek toplumdan hayır ve bereketler kazanalım.
 
**********************
 
Kişi eğer insanları razı etmek için uğraşırsa,onların güvenini, akidesini kazanmak için uğraşırsa bu aldanmıştır.Çünkü gerçekte menfaat veren de, menfaati takdir eden de Allah-u Teala´dır.Onun için insan Allah-u Teala´nın rızasını tahsil etmek için uğraşmalıdır.İnsanoğlu eğer dünyayı istiyorsa,bu Allah-u Teala´nın rızasındadır.Eğer ahireti istiyorsa,bu da Allah-u Teala´nın rızasındadır.Hem dünyayı hem ahireti istiyorsa yine Allah-u Teala´yı razı etmek için uğraşmalıdır.
 
**********************
 
Ey oğul! Bütün insanları razı etmek imkânsızdır.Çünkü birini razı edersen öbürünü kızdırırsın. Diğerini razı edersen ötekisi kızar. Çünkü her insanın aklı, fikri ve düşüncesi ayrıdır.Eğer insanın, bütün insanları razı etmeye gücü yetmiyorsa,bu imkansızsa,o zaman insan en güzelini, en doğrusunu kendine seçmelidir.O da Allah-u Teala´yı razı etmektir.İnsan, Allah-u Teala´nın rızasını kazanmak için uğraşsın. Kendi ile Allah arasındaki alakayı düzeltsin.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim, tezkiye edilen ruh, temizlenen ruh, onun yanında oturulup ondan istifade edilebilen bir ruhtur.Ondan menfaatler alınabilir.Ama ruhsuz beden, yani tezkiye edilmeyen ruh, onda fayda yoktur.Onun bir değeri yoktur ve onun yapacak hiçbir şeyi de yoktur.
 
**********************
 
Değerli kardeşlerim,insanda en önemli olan ruhdur.Eğer onun ruhu, masiyetlerin içinde gark olursa,kaybolur.Ondan hiçbir istifade olamaz.Ama kendi ruhunu tezkiye ettiği zaman, düzelttiği zaman, maneviyat sahibi olduğu zaman işte o ruhun gücü olur. Böylece Yüce Allah onu ne için yaratmış ise, Allah´ın emri ne ise onu tatbik etmeye gücü yeter.
 
**********************
 
Mürit kendisini tartacağı bir ölçüye sahip olmalıdır.Eğer takvalı olmak,ibadetleri yapmak, tarikatın adaplarını yaşamak,Kur´an okumak ona ağır geliyorsa ve fısk-u fücur olan ameller nefse güzel gelen hareketler ona hoş geliyorsa,anlamalıdır ki,daha başlangıç safhasındadır ve bir şey kazandığı da yoktur.Fakat kendi nefsine hakim olur ve adapların tatbik edilmesindeki meşakkatlere tahammül ederse,nefsini zorlarsa, terbiye ederse anlamalıdır ki o zaman bu mürit belli bir makama varmıştır.
 
**********************
 
İnsanın önünde iki yol vardır.Ya nefsine tabi olacak, nefsin hevasına uyacak ve böylece Yüce Allah´ın lütfundan,kereminden mahrum olacak ya da nefsini kıracak,bu ağırlığa tahammül edecek,bu adaplar ile amel edecek,maneviyatı kazanacaktır.
 
**********************
 
Nakşibendi Haznevi tarikatında bulunan adaplara uymak,bu yolda yürümek çok ağır ve meşakkatlidir.Çünkü bunlara uymak karşılığında çok büyük sevaplar vardır
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol